Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, Esas No: 2020/11, Karar No: 2021/1
DANIŞTAY VERGİ DAVA DAİRELERİ KURULU 2020/11 E. , 2021/1 K.
“İçtihat Metni”
T.C.
D A N I Ş T A Y
VERGİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2020/11
Karar No : 2021/1
BÖLGE İDARE MAHKEMESİ KARARLARI ARASINDAKİ AYKIRILIĞIN GİDERİLMESİ İSTEMİ HAKKINDA KARAR
I-AYKIRILIĞIN GİDERİLMESİ
İSTEMİNDE BULUNAN : İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Başkanlar Kurulu
II-İSTEMİN ÖZETİ : İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 2. Vergi Dava Dairesinin 12/12/2019 tarih ve E:2019/3371, K:2019/3094 sayılı kararı ile İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 3. Vergi Dava Dairesinin 10/03/2020 tarih ve E:2019/3493, K:2020/513 sayılı kararları arasındaki aykırılığın 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun’un 3/C maddesinin (4) numaralı fıkrasının (c) işaretli bendi uyarınca giderilmesi, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Başkanlar Kurulunun 15/09/2020 tarih ve E:2020/129, K:2020/129 sayılı kararıyla istenmiştir.
III-AYKIRILIĞIN GİDERİLMESİ İSTEMİNE KONU BÖLGE İDARE MAHKEMESİ KARARLARI:
A-İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 2. Vergi Dava Dairesinin E:2019/3371 sayılı dosyasına konu yargılama süreci:
Dava konusu istemin özeti: Davacının iş akdinin işverenle karşılıklı olarak imzalanan ikale sözleşmesi ile feshi sonucu 34.663,33 TL ek tazminat ve 7.980,78 TL ihbar tazminatı adı altında ödenen toplam 42.644,11 TL üzerinden kesinti yapılarak vergi dairesine yatırılan gelir (stopaj) vergisinin iadesi istemiyle yapılan düzeltme şikayet başvurusunun reddine ilişkin 02/04/2019 tarih ve 50347 sayılı Gelir İdaresi Başkanlığı işleminin iptali ve kesilen tutarın tahsil tarihinden itibaren işleyecek tecil faiziyle birlikte iadesi istemiyle dava açılmıştır.
İstanbul 12. Vergi Mahkemesinin 30/09/2019 tarih ve E:2019/1043, K:2019/1796 sayılı kararı:
Davalı tarafından, davanın süresinde açılmadığı ileri sürülmüştür.
Devletin, işlemlerinde, bireylerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğunu öngören Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasının, ayrı bir yasal düzenlemenin varlığını gerektirmeyen, doğrudan uygulanabilir nitelik taşımasından dolayı yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak idari veya yargı mercileri ve kanun yolları ile sürelerini belirtmesi zorunludur.
Dava konusu işlemde, bu işleme karşı başvurulacak yargı mercii ile başvuru süresinin gösterilmediği saptanmaktadır. Bu durum, son derece karışık olan mevzuat karşısında bireylerin yargı yeri ve idari makamlar önünde haklarını sonuna kadar arayabilmelerini olanaklı kılmak amacıyla öngörülen zorunluluğa aykırı ve dolayısıyla Anayasanın 36. maddesinde öngörülen hak arama hürriyetini sınırlayıcı bir sonuç doğurmuş ve Anayasanın temel hak ve hürriyetlerin korunmasını düzenleyen 40. maddesine açıkça aykırılık yaratmıştır.
Başvurulacak yargı mercii ile başvuru süresi gösterilmeyen dava konusu işlemlere ilişkin yazılı bildirim süreyi başlatmayacağı için davanın süresinde açılmadığından söz edilemeyecektir.
Mahkeme bu gerekçeyle davanın süresinde olduğuna hükmetmiş ve işin esasını inceleyerek dava konusu işlemin, ek tazminat adı altında ödenen tutar üzerinden yapılan gelir vergisi kesintisine isabet eden kısmı yönünden iptaline ve bu tutar üzerinden kesilen gelir (stopaj) vergisinin tahsil tarihinden itibaren hesaplanacak tecil faizi ile birlikte davacıya iadesine, ihbar tazminatına ilişkin kısmı yönünden ise davanın reddine karar vermiştir.
Davalının istinaf istemini inceleyen İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 2. Vergi Dava Dairesinin 12/12/2019 tarih ve E:2019/3371, K:2019/3094 sayılı kararı:
Vergi Dava Dairesi, davalı tarafından istinaf dilekçesinde ileri sürülen iddiaların kararın kabule ilişkin hüküm fıkrasının kaldırılmasını gerektirecek nitelikte olmadığı gerekçesiyle başvuruyu kesin olarak reddetmiştir.
B-İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 3. Vergi Dava Dairesinin E:2019/3493 sayılı dosyasına konu yargılama süreci:
Dava konusu istemin özeti: Davacının iş akdinin işverenle karşılıklı olarak imzalanan ikale sözleşmesi ile feshi sonucu 29.717,28 TL ikale ödemesi ve 15.534,72 TL ihbar tazminatı adı altında ödenen toplam 45.252,54 TL üzerinden kesinti yapılarak vergi dairesine yatırılan gelir (stopaj) vergisinin iadesi istemiyle yapılan düzeltme-şikayet başvurusunun reddine ilişkin Gelir İdaresi Başkanlığı işleminin iptali ve kesilen tutarın yasal faiziyle birlikte iadesi istemiyle dava açılmıştır.
İstanbul 14. Vergi Mahkemesinin 16/10/2019 tarih ve E:2019/953, K:2019/1786 sayılı kararı:
Vergi Mahkemesi, işin esasını inceleyerek dava konusu işlemin, ikale ödemesi adı altında ödenen tutar üzerinden yapılan gelir vergisi kesintisine isabet eden kısmı yönünden iptaline ve bu tutar üzerinden kesilen gelir (stopaj) vergisinin tahsil tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davacıya iadesine, ihbar tazminatına ilişkin kısmı yönünden ise davanın reddine karar vermiştir.
Davalının istinaf istemini inceleyen İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 3. Vergi Dava Dairesinin 10/03/2020 tarih ve E:2019/3493, K:2020/513 sayılı kararı:
Davacı tarafından, 05/03/2019 tarihinde yapılan şikayet başvurusuna cevap verilmemek suretiyle tesis edilen zımnen ret işlemi üzerine 22/05/2019 tarihinde dava açıldığı ileri sürülmüştür.
Davalı tarafından dosyaya ibraz edilen savunma dilekçesinde ise, davacının başvurusu üzerine cevaben düzenlenen 31/03/2019 tarih 48940 sayılı yazının tebliğ edildiği belirtilmiştir.
31/12/2019 tarihli ara kararı ile savunma dilekçesinde belirtilen 31/03/2019 tarih 48940 sayılı yazının tebliğine ilişkin bilgi ve belgelerin dosyaya ibrazı istenilmiştir.
Ara kararına cevaben ibraz edilen bilgi belgelerin incelenmesinden, 31/03/2019 tarih ve 48940 sayılı cevap yazısının 05/04/2019 tarihinde tebliğ edildiği görülmüştür.
Dava konusu işleme karşı otuz günlük yasal dava açma süresi içerisinde yani en geç 06/05/2019 (pazar gününü takip eden ilk iş günü) tarihinde dava açılması gerekirken, davanın süresinden sonra 22/05/2019 tarihinde açıldığı görülmektedir.
Bu durumda dava açma süresi geçtikten sonra açılan işbu davanın süre aşımı nedeniyle reddi gerekirken davanın kabulüne karar veren Vergi Mahkemesi kararının kaldırılması gerektiği sonucuna varılmıştır.
Vergi Dava Dairesi, bu gerekçeyle Vergi Mahkemesi kararını kaldırarak davanın süre aşımı nedeniyle reddine kesin olarak karar vermiştir.
IV- İSTANBUL BÖLGE İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLAR KURULUNUN GÖRÜŞÜ:
Başkanlar Kurulu tarafından, aykırılığın İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 2. Vergi Dava Dairesinin 12/12/2019 tarih ve E:2019/3371, K:2019/3094 sayılı kararı doğrultusunda giderilmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
V- İNCELEME VE GEREKÇE
MADDİ OLAY:
Bölge idare mahkemesi kararları arasındaki aykırılığın giderilmesi istemiyle ilgili kararlara konu olaylarda, davacının iş akdinin işverenle karşılıklı olarak imzalanan ikale sözleşmesi ile feshi sonucu ek tazminat (ikale ödemesi) ve ihbar tazminatı adı altında ödenen meblağ üzerinden kesinti yapılarak vergi dairesine yatırılan gelir (stopaj) vergisinin iadesi istemiyle yapılan düzeltme şikayet başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali ve kesilen tutarın yasal/tecil faiziyle birlikte iadesi istemiyle dava açılmıştır.
Aykırılığın giderilmesi istemine konu olan husus, düzeltme-şikayet başvurusunun reddine ilişkin işlemde hangi kanun yollarına, hangi mercilere başvurulacağı ve başvuru sürelerinin belirtilmemiş olması halinde tebliğin dava açma süresini başlatıp başlatmayacağına ilişkindir.
İLGİLİ MEVZUAT:
1- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Anayasa’nın bağlayıcılığı ve üstünlüğü” başlıklı 11. maddesi:
“Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.
Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.”
2- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesi:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”
3- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesinin 4709 sayılı Kanun’un 16. maddesiyle eklenen ikinci fıkrası:
“Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.”
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesine, 4709 sayılı Kanun’un 16. maddesiyle eklenen ikinci fıkranın gerekçesinde, değişikliğin, bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkan sağlanması amacıyla ve son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerin belirtilmesinin hak arama ve hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk haline gelmesi nedeniyle yapıldığına değinilmiştir.
Yukarıda anılan Anayasal düzenlemeler ve değinilen gerekçenin değerlendirilmesinden, Devletin, kurumları vasıtasıyla tesis edilen her türlü işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak yargı yeri veya idari makamlar ile başvuru süresinin gösterilmesinin Anayasal zorunluluk haline getirildiği anlaşılmakta, Anayasa’nın bağlayıcılığı karşısında, bu zorunluluğa yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının uymakla yükümlü oldukları sonucuna ulaşılmaktadır.
Bu bağlamda Devletin bir kurumu olan vergi idaresinin de tesis ettiği idari işlemlerde, işleme karşı başvurulacak kanun yolunu, idari mercii ve başvuru süresini göstermesi gerekmekte olup bu gereklilik, ilgili makamların takdirinde olmayıp en üst hukuki norm olan Anayasa’nın bağlayıcılığının zorunlu bir sonucudur.
Diğer yönden, uygulama yasalarında bu zorunluluğu öngören bir düzenleme bulunmayan durumlarda, Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasının, doğrudan uygulanabilirliği sorunu yönünden de değerlendirme yapılması gereklidir. Anayasa kuralları, kural olarak doğrudan uygulanacak hükümlerden olmayıp yasalarda gerekli düzenlemeler yapılarak yaşama geçirilirler. Ancak öğretide ve Anayasa Mahkemesi’nin kimi kararlarında, yürürlüğe konulması gereken yasal düzenlemede yer verilmesi gereken konuların Anayasa metninde açıkça kurala bağlandığı durumlarda, bir özel yasa ya da yürürlükteki yasalarda uygun değişiklik yapılması gerekmeksizin Anayasa hükümlerinin doğrudan uygulanacağı kabul edilmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, 28/12/2004 tarih ve E:2004/84, K:2004/124 sayılı kararında, Anayasanın 40. maddesinin ikinci fıkrasının, doğrudan uygulanır nitelik taşıdığını kabul etmiştir.
Tüm bu hususların değerlendirilmesinden, Devletin işlemlerinde, bireylerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğunu öngören Anayasanın 40. maddesinin ikinci fıkrasının, ayrı bir yasal düzenlemenin varlığını gerektirmeyen, doğrudan uygulanabilir nitelik taşımasından dolayı yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak idari veya yargı mercileri ve kanun yolları ile sürelerini belirtmesinin zorunlu olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Aksi bir durumun varlığı Anayasanın temel hak ve hürriyetlerin korunmasını düzenleyen 40. maddesine açıkça aykırılık teşkil edecektir.
Bu nedenle, idari makamlarca tesis edilen; hangi kanun yollarına, hangi mercilere başvurulacağı hususu ve başvuru süreleri belirtilmemiş olan işlemlerde tebliğ ile dava açma süresi başlamayacak olup bu şekilde tesis edilen işlemlere karşı açılacak davalarda davanın süresinde açılmadığından söz edilemeyecektir.
VI-SONUÇ:
Açıklanan hukuksal nedenler ve gerekçeyle aykırılığın, uyuşmazlık konusu işlemlerde hangi kanun yolları ve mercilere başvurulacağı hususu ile başvuru sürelerinin belirtilmemiş olması halinde davanın süresinde açılmadığından söz edilemeyeceği ve işin esasının incelenmesi gerektiği yönünde giderilmesine, 27/01/2021 tarihinde oybirliğiyle kesin olarak karar verildi.