Danıştay İdare Dava Daireleri Kurulu, Esas No: 2021/244, Karar No: 2021/518
DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU 2021/244 E. , 2021/518 K.
“İçtihat Metni”
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2021/244
Karar No : 2021/518
TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALILAR) : 1- …
VEKİLİ: Hukuk ve Mevzuat …
2- … Bakanlığı
VEKİLİ: Hukuk Müşaviri …
İSTEMİN KONUSU : Danıştay Altıncı Dairesinin 24/09/2020 tarih ve E:2020/4896, K:2020/8239 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Bitlis İli, Merkez İlçesi, …, …, …, … ve … Mahalleleri sınırları içerisinde bulunan ve ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanın, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 2 ve ek-1. maddeleri uyarınca riskli alan ilan edilmesine ilişkin 21/04/2020 tarih ve 31106 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 20/04/2020 tarih ve 2448 sayılı Cumhurbaşkanı Kararının iptali istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Altıncı Dairesinin 24/09/2020 tarih ve E:2020/4896, K:2020/8239 sayılı kararıyla;
Yargısal denetim amacıyla her idari işleme karşı herkes tarafından iptal davası açılmasının idari işlemlerde istikrarsızlığa neden olmaması ve idarenin işleyişinin bu yüzden olumsuz etkilenmemesi için, dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçüler içinde menfaat ilişkisi bulunması, iptal davasına konu olan işlemin davacının menfaatini ihlal ettiğinden söz edilebilmesi için ise, idari işlemin davacıyı etkilemesi, yani davacının kişisel menfaatini ihlal etmesi, işlem ile davacı arasında ciddi ve makul bir ilişkinin bulunması gerektiği,
6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’da yer alan düzenlemelerde, riskli alanların tespiti yönünden, söz konusu alanlarda bulunan taşınmaz maliklerine pek çok hak tanındığı, kiracı veya sınırlı ayni hak sahiplerine ise maliklere tanınan türden hakların tanınmadığı,
Uyuşmazlıkta, Bitlis İli, Merkez İlçesi, … Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmazın mülkiyetinin Bitlis Belediye Başkanlığına ait olduğu; davacının ise, söz konusu taşınmazda kiracı olduğunun anlaşıldığı,
Bu durumda; dava konusu taşınmazın bulunduğu alanın riskli alan olarak belirlenmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle bakılan davayı açan davacının söz konusu taşınmazda kiracı olması nedeniyle, dava açma ehliyetinin bulunmadığı sonucuna varıldığından, davanın esasının incelenmesinin hukuken mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun emsal uyuşmazlıklarda kiracıların ehliyetli olduğu yönünde kararlarının bulunduğu, riskli alan ilan edilen yerde taşınmaza sahip olmamakla birlikte hayatının büyük bir bölümünü bu alanda geçirdiğinden dava konusu işlemden doğrudan etkilendiği, riskli alan kararının uygulanması halinde kiracısı olduğu taşınmazın yıkılacak olmasının dahi anılan taşınmazla arasındaki menfaat ilişkisini ortaya koyduğu, bu nedenle Daire kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMALARI : Davalı idareler tarafından, Danıştay Altıncı Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ … DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü ile Daire kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 20/A maddesi uyarınca gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY :
21/04/2020 tarih ve 31106 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 20/04/2020 tarih ve 2448 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile Bitlis İli, Merkez İlçesi, …, …, …, … ve … Mahalleleri sınırları içerisinde bulunan ve ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanın, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 2 ve ek-1. maddeleri uyarınca riskli alan ilan edilmesi üzerine, mülkiyeti Bitlis Belediye Başkanlığına ait … Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmazda kiracı sıfatıyla ticari faaliyette bulunduğu anlaşılan davacı tarafından, temyizen incelenen dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasa’nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu hükmü yer almış, 56. maddesinde ise, herkesin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulu Kanunu’nun 2. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde, iptal davaları idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar olarak tanımlanmıştır.
Aynı Kanun’un ilk inceleme konularının belirlendiği, 14. maddesinin 3. fıkrasının (c) bendinde, dilekçenin ehliyet yönünden de inceleneceği, 15. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde ise, bu hususta kanuna aykırılık görülmesi halinde davanın reddedileceği hükme bağlanmıştır.
Öte yandan, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un “Amaç” başlıklı 1. maddesinde, “Bu Kanunun amacı; afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları belirlemektir.” denilmiş; “Tanımlar” başlıklı 2. maddesinde, “Riskli alan”; “Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Cumhurbaşkanınca kararlaştırılan alan…” olarak tanımlanmış; ek-1. maddesinin 1. fıkrasında ise “a) Kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu yerlerde; planlama ya da altyapı hizmetleri yetersiz olan veya imar mevzuatına aykırı yapılaşma bulunan yahut yapı ya da altyapısı hasarlı olan alanlar, b) Üzerindeki toplam yapı sayısının en az %65’i imar mevzuatına aykırı olan veya yapı ruhsatı alınmaksızın inşa edilmiş olmakla birlikte sonradan yapı ve iskân ruhsatı alan yapılardan oluşan alanlar, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek, sağlık, eğitim ve ulaşım gibi kamu hizmetlerinin düzenli bir şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla, Cumhurbaşkanınca riskli alan olarak kararlaştırılabilir…” düzenlemelerine yer verilmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda eşitliği gözeten, adaletli bir hukuk düzeni kurup sürdürmekle kendisini yükümlü sayan, hukuk güvenliğini sağlayan, bütün etkinliklerinde hukuka ve Anayasa’ya uyan, işlem ve eylemleri bağımsız yargı denetimine bağlı olan devlettir. Anayasa’da, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik hukuk devleti niteliği vurgulanırken, devletin tüm eylem ve işlemlerinin yargı denetimine bağlı olması amaçlanmıştır. Yargı denetimi, hukuk devletinin “olmazsa olmaz” koşuludur.
Hukuk devletinde idarenin eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunun ve sonuçta idarenin hukuka bağlılığının yargısal denetimi iptal davaları yoluyla sağlanmaktadır.
Bir iptal davasının açılabilmesi ve idari yargı mercilerinin bu davayı ön koşullar yönünden kabul edebilmesi için 2577 sayılı Kanun’un 14. maddesi uyarınca dava dilekçeleri “ehliyet” yönünden de incelenmektedir. Dolayısıyla, iptal davası açılabilmesinin ön koşullarından biri davacının objektif ve subjektif dava ehliyetinin olmasıdır.
Danıştayın istikrar bulan kararlarına göre, davacının subjektif dava açma ehliyetinin bulunduğunun kabulü için idari kararın davacının meşru, şahsi ve güncel bir menfaatini ihlal etmesi gerekmektedir.
İptal davalarındaki subjektif ehliyet koşulu, doğrudan doğruya hukuk devletinin yapılandırılmasına ve sürdürülmesine ilişkin bir husus olup kişisel menfaat ihlali kavramının, idari işlemlerin hukuka uygunluğunun iptal davası yoluyla denetlenmesini engellemeyecek bir biçimde anlaşılması gerekmektedir.
Ayrıca, özellikle çevre, tarih ve kültürel değerlerin korunması, imar uygulamaları gibi kamu yararını ilgilendiren konularda dava açma ehliyetinin geniş yorumlanması çevreyi geliştirmeyi, çevre sağlığını korumayı ve çevre kirliliğini önlemeyi devlete bir ödev olarak veren, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğunu belirten Anayasa’nın 56. maddesinin zorunlu bir sonucudur.
Dosyanın incelenmesinden; davacının, dava konusu Cumhurbaşkanı Kararı ile riskli alan ilan edilen bölgede bulunan, mülkiyeti Bitlis Belediye Başkanlığına ait … Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmazda kiracı sıfatıyla ticari faaliyette bulunduğu anlaşılmaktadır.
Buna göre; Bitlis Belediye Başkanlığınca verilen İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatı çerçevesinde, söz konusu taşınmazda ticari faaliyette bulunması sebebiyle günlük yaşamının büyük çoğunluğunu riskli alan ilan edilen bölgede geçiren davacının, dava konusu işlemin uygulanması aşamasında, bu bölgede yürüttüğü ticari faaliyetinin sona erme ihtimalinin bulunduğunu gözeterek açtığı davada, subjektif dava açma ehliyetinin bulunduğu sonucuna varılmaktadır.
Bu itibarla, işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken, davanın ehliyet yönünden reddi yolunda verilen Daire kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin kabulüne;
2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle ehliyet yönünden reddine ilişkin Danıştay Altıncı Dairesinin temyize konu 24/09/2020 tarih ve E:2020/4896, K:2020/8239 sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın Danıştay Altıncı Dairesine gönderilmesine,
4. Kesin olarak, 17/03/2021 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
X- Temyiz edilen kararla ilgili dosyanın incelenmesinden; Danıştay Altıncı Dairesince verilen kararın usul ve hukuka aykırı bulunmadığı, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından, temyiz istemlerinin reddi ile temyize konu Daire kararının onanması gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.