Danıştay 4. Daire, Esas No: 2016/9632, Karar No: 2021/985

Danıştay 4. Daire Başkanlığı 2016/9632 E. , 2021/985 K.

    “İçtihat Metni”

    T.C.
    D A N I Ş T A Y
    DÖRDÜNCÜ DAİRE
    Esas No : 2016/9632
    Karar No : 2021/985

    TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Vergi Dairesi Başkanlığı
    (… Vergi Dairesi Müdürlüğü)
    VEKİLİ : Av. …
    KARŞI TARAF (DAVACI) : …
    VEKİLİ : Av. …

    İSTEMİN KONUSU : … Vergi Mahkemesinin … tarih ve E:… , K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
    YARGILAMA SÜRECİ :
    Dava konusu istem: Davacı tarafından, icra yoluyla satın alınan taşınmazın net alanının 150m²’nin altında olduğundan bahisle katma değer vergisinin %1 olarak hesaplanması gerektiği nedeniyle 56.538,00 TL fazladan ödenen katma değer vergisinin faizi ile birlikte iadesi istenilmiştir.
    İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: Vergi Mahkemesince verilen kararda; davacının satın aldığı taşınmazın 150m²’nin altında olduğunun bilirkişi raporuyla sabit olduğu dolayısıyla katma değer vergisinin %1 olarak hesaplanması gerektiği buna göre fazladan ödenen katma değer vergisinin faiziyle iadesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.

    TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Yapılan işlemlerin hukuka uygun olduğu aksi yöndeki kararın bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

    KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.

    TETKİK HÂKİMİ : …

    DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan Vergi Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

    TÜRK MİLLETİ ADINA
    Karar veren Danıştay Dördüncü Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
    İNCELEME VE GEREKÇE :
    İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
    Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

    KARAR SONUCU :
    Açıklanan nedenlerle;
    1.Temyiz isteminin reddine,
    2.Temyize konu … Vergi Mahkemesinin … tarih ve E:… , K:… sayılı kararının ONANMASINA,
    3.Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,
    4.Dosyanın anılan Vergi Mahkemesine gönderilmesine,
    5.2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş (15) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15/02/2021 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

    (X) KARŞI OY :
    Davacının icra müdürlüğünce yapılan ihale yoluyla satın aldığı taşınmaza ilişkin katma değer vergisi oranının %1 olarak uygulanması gerekirken %18 uygulandığı gerekçesiyle tahakkuk fişinin iptali ile fazladan tahakkuk ettirilen kısmın iadesi istemiyle açılan davayı kabul eden Vergi Mahkemesi kararı temyiz edilmiştir.
    3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunun 1. maddesinde, Türkiye’de yapılmak kaydıyla aynı madde bentlerinde sayılan gelir unsurları ile her türlü mal ve hizmet ithalatı yanında, diğer faaliyetlerinden doğan teslim ve hizmetlerin verginin konusunu teşkil edeceği hükme bağlandıktan sonra, 1/3-d maddesinde, müzayede mahalinde ve gümrük depolarında yapılan satışlar ile … tesliminin verginin konusuna gireceği belirtilerek, mezkur mahallerdeki satışlar hiç bir ayrıma tabi tutulmaksızın ve istisna durumu da gözetilmeksizin genel hükümler gereği (satılan menkul veya gayrimenkuller) KDV’ye tabi tutulmuştur.
    Buna göre, ticari bir nitelik taşımasa ve bir nevi 1/1 maddede sayılan gelir unsurlarına dahil olmasa dahi, icra, izale-i şuyu veya tasfiye gibi nedenlerle ”müzayede mahalleri”nde yapılan açık artırma, pazarlık ve diğer şekillerdeki ihale, menkul ve gayrimenkul satışları, genel bir tarzda KDV’ye tabi olacaktır.
    Bilindiği üzere, müzayede kavramı; açık artırma suretiyle yapılan satışı, satışın gerçekleştiği yer de müzayede mahalli olarak adlandırılmaktadır.
    İcra dairelerinin icra memurlukları veya icra memurlarınca yapılan satışlar müzayede usulü ile gerçekleştirilmekte ve icra satış memurlarının satış yaptıkları yerde müzayede mahalli sayılmaktadır.
    Hukuki sonuçları itibariyle esasen, müzayedenin İcra İflas Kanunu veya 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre yapılması, satışların özel yada aleni artırma ile gerçekleştirilmesi, durumu değiştirmeyecektir.
    Bu anlamda, müzayede suretiyle satılan mal ve hakların ticari bir işletmeye veya özel bir şahsa ait olmasının vergileme açısından da bir etkisi olmayacaktır.
    Yukarıda sözü edilen 3065 sayılı Kanunun 10/a maddesinde, mal teslimi ve hizmet ifası hallerinde, malın teslimi veya hizmetin yapılması ile vergiyi doğuran olayın vukuu bulacağı 2/1. maddede, bir mal üzerindeki tasarruf hakkının malik veya onun adına hareket edenlere devredilmesinin teslim sayılacağı, 8/1-ç maddesinde, müzayede mahallerinde yapılan satışlarda satışları yapanların verginin mükellefi olacağı, müzayede mahallinde yapılan satışlarda matrahın ise özel matrah şekilleri başlıklı 23/d. maddesine göre, kesin satış bedeli olan değer olacağı düzenlemelerine yer verilmiştir.
    Öte yandan, İcra İflas Kanununa göre ihalenin tamamlanması, hukuki sonuçları da doğurmaktadır.
    Şu halde, müzayede mahallerindeki satışlarda vergiyi doğuran olay satışın yapıldığı tarihte meydana gelmekte (cebri icra yoluyla yapılan satışlarda ihalenin feshi davası açılması hariç) verginin mükellefi yine müzayede mahalinde satışı yapanlar olmakta, matrahını ise kesin satış bedeli oluşturmaktadır.
    Olayda, davacının satın aldığı taşınmaz satışının icra memurluğunca yapılmış olduğunun tartışmasız olması, yukarıda zikredilen mevzuat hükümleri uyarınca icra memurluk veya icra memurlarınca gerçekleştirilen satışın müzayede yoluyla yapılması ve bu yolla yapılan satışın yapıldığı yerin müzayede mahalli sayılması ve müzayede mahallindeki satışların hiçbir ayrıma tabi tutulmaksızın ve istisna durumu da gözetilmeksizin genel hükümler gereği vergilendirileceğinin belirtilmesi karşısında; davacının satın aldığı taşınmazın 150m2’nin altında olduğu dolayısıyla %1 oran esas alınarak vergilendirilmesi gerektiği iddiasıyla, fazladan ödediğini belirttiği %17’lik kısmın iade edilmesine yönelik temyize konu Vergi Mahkemesi kararının, yukarıda belirtilen gerekçeyle bozulması gerektiği görüşüyle Dairemiz kararına katılmıyorum.

    (XX) KARŞI OY:
    Bakılmakta olan dava, davacının icra müdürlüğünce yapılan ihale yoluyla satın aldığı taşınmaza ilişkin katma değer vergisi oranının %1 olarak uygulanması gerekirken %18 uygulandığı ileri sürülerek 2015/1 dönemi katma değer vergisini içeren tahakkuk fişinin iptali ile fazladan tahakkuk ettirilen ve ödenen kısmın faiziyle birlikte iadesi istemiyle açılmış; Vergi Mahkemesince davanın kabulüne ve davacıdan fazladan tahsil olunan katma değer vergisinin tahsil tarihinden işletilecek tecil faiziyle birlikte davacıya iadesine karar verilmiş; bu karar davalı idare tarafından bozulması istemiyle temyize konu edilmiştir.
    3095 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde, Türkiye’deki “ticarî, sınaî, ziraî faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler”in katma değer vergisine (KDV) tabi tabi olduğu belirtilmiş; aynı maddenin (3) numaralı bendinin (d) alt bendinde de ayrıca “müzayede mahallerinde yapılan satışlar”ın KDV’ye tabi olacağı kurallarına yer verilmiştir. Aynı Kanunun 10. maddesinin (a) bendinde de, mal teslimi ile hizmet ifası hallerinde mal teslimi veya hizmetin yapılması durumunda vergiyi doğuran olayın meydana geldiği; 8. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendinde, müzayede mahallerinde yapılan satışlarda bu satışları yapanların verginin mükellefi olacağı; 23. maddesinin (d) fıkrasında da, müzayede mahallerinde yapılan satışlarda kesin satış bedelinin katma değer vergisi matrahı olacağı hükme bağlanmıştır.
    Anayasa Mahkemesi’nin kimi kararlarında belirtildiği gibi, Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesi ile temel hak ve hürriyetlerin hangi koşullar altında sınırlanacağını gösteren Anayasa’nın 13. maddesindeki kanunilik koşulunun en önemli gerekliliklerinden biri hukuk güvenliği ilkesidir. Hukuk güvenliği ise, hukuki belirliliği zorunlu kılar. Hukuki belirlilik ilkesinin vergilendirme ilişkisindeki görünümü olan vergilemede belirlilik ilkesi, vergisel yükümlülüğün hem kişiler hem de idare yönünden belli ve kesin olmasını, vergilendirmeye ilişkin yasa kuralının, ilgili kişilerin mevcut koşullar altında belirli bir işlemin ne tür sonuçlar doğurabileceğini makul bir düzeyde öngörmelerini mümkün kılacak şekilde düzenlenmesini gerektirir.
    Kamu hizmetlerinin finansmanında istikrarın sağlanması bakımından vergilendirme sürecinin belirli bir düzen dâhilinde işlemesi ve sonuçlandırılması gerekmektedir. Bu doğrultuda çeşitli usuller öngörülerek mükelleflerin vergi ilişkisinden doğan hak ve ödevlerini daha dikkatli takip etme zorunluluğu getirilmektedir (AYM., E.2017/24, K.2017/112, 14/6/2017). 3065 sayılı Kanunun 1. maddesinin (1) numaralı bendi, (3) numaralı bendinin (d) alt bendi, 10. maddesinin (a) bendi, 8. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendi ile 23. maddesinin (d) fıkrasında belirtilen kurallar birlikte gözetildiğinde, müzayede mahallerinde yapılan satışların katma değer vergisine tabi tutulmasının esaslı unsurlarının hem idare hem de mükellefler yönünden belirli ve öngörülebilir bir biçimde düzenlenmiş olduğu açıktır. Ayrıca, 21/07/1985 tarih ve 18818 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 15 Seri No’lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliği’nde de bu konuda gerekli açıklamalar yapılmıştır.
    Tebliği’n ”(I) Müzayede Mahallinde Yapılan Satışlar” başlıklı bölümünün 1. ve 2. maddelerinin ve anılan kurallar esas alınarak uygulanan vergilendirme işleminin iptali ile tahsil edilen katma değer vergisinin faiziyle birlikte iadesi istemiyle açılan davada verilen kararda, “Sözcük anlamıyla açık artırma anlamına gelen müzayedenin, bir malı birden fazla istekli arasından en yüksek teklif edene satımını sağlayan bir satış yöntemi olarak tanımlamak mümkündür. 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 1. maddesinde verginin konusunu teşkil eden işlemler düzenlenmiş olup, 3. fıkrasının (d) bendinde ”müzayede mahallerinde ve gümrük depolarında yapılan satışlar” ifadesine yer verilerek müzayede mahallerinde yapılan satışlar verginin konusuna dahil edilmiştir. İster aleni, ister cebri nitelikte olsun müzayede suretiyle menkul ve gayrimenkul mal ve hakların satışı katma değer vergisine tabidir. Kanun, müzayede suretiyle yapılan satışları ‘Müzayede mahallerinde yapılan satışlar’ ibaresiyle ifade etmiştir. Müzayede suretiyle satılan mal ve haklar, ticari bir işletmeye veya özel bir kişiye ait olabilir. Bu durum vergilendirmeye engel teşkil etmez. Diğer yandan, müzayede suretiyle yapılan satışlarda devamlılık ve arızilik unsuru da önemli değildir” denilmiştir (Danıştay Dördüncü Daire, 18/12/2019 tarih, E.2017/725, K.2019/9103). Buna göre, ticari, sınai, zirai veya mesleki faaliyet çerçevesinde gerçekleşip gerçekleşmediğine bakılmaksızın, her türlü müzayede mahallinde yapılan satışların genel usulde katma değer vergisine tabi olduğu ve buna göre katma değer vergisi tarhiyatı yapılacağı sonucuna varılmaktadır.
    Bu durumda davacının, müzayede mahallinde yapılan satış nedeniyle %18 oranı esas alınarak yapılan katma değer vergisi tahakkukundan sorumlu tutulması yasa gereği olduğu olup aksi gerekçe ile verilen kararda hukuki isabet görülmemiştir.
    Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulü ile Vergi Mahkemesi kararının bozulması gerektiği görüşüyle aksi yöndeki karara katılmıyorum.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir