Danıştay 4. Daire, Esas No: 2016/16745, Karar No: 2021/1635

Danıştay 4. Daire Başkanlığı 2016/16745 E. , 2021/1635 K.

    “İçtihat Metni”

    T.C.
    D A N I Ş T A Y
    DÖRDÜNCÜ DAİRE
    Esas No : 2016/16745
    Karar No : 2021/1635

    TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Vergi Dairesi Başkanlığı
    VEKİLİ : Av. …

    KARŞI TARAF (DAVACI) : … Petrol Ürünleri Taşımacılık İnşaat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi
    VEKİLİ : Av. …

    İSTEMİN KONUSU : … Vergi Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

    YARGILAMA SÜRECİ :
    Dava konusu istem: Davacı adına, takdir komisyonu kararına dayanılarak ithal ettiği baz yağlardan elde ettiği kaçak akaryakıtı satmak suretiyle kayıt dışı hasılat elde ettiği ve sahte fatura kullandığından bahisle tekerrür hükümleri uygulanmak suretiyle kesilen vergi ziyaı cezalı 2009/10-12 dönemi geçici verginin kaldırılması istenilmiştir.
    İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: Vergi Mahkemesince verilen kararda; davacı şirket adına, vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlarca düzenlenmiş vergi inceleme raporlarında belirtilen ayrıntılı inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra bulunan matrah farkı üzerinden tarhiyat yapılması gerekirken, inceleme yetkisi bulunmayan takdir komisyonunca, vergi tekniği raporunda davacı şirkete ait bir kısım belgelerin sahte olduğunun belirlendiği gerekçesine dayanılarak bulunan matrah farkı esas alınmak suretiyle yapılan vergi ziyaı cezalı tarhiyatta hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
    TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı şirketin, ihtilaflı dönem hesapları üzerinden yapılan inceleme sonucunda, ticari ismi 10 numara yağ olan motorin ikamesi kaçak akaryakıt üreterek sattığının belirlendiği, düzenlemiş olduğu tüm faturalarının herhangi bir mal teslimine dayanmayan sahte faturalar olduğu, alışlarının önemli bir kısmını sahte faturalarla tevsik ettiğinin tespit edildiği, takdir komisyonu kararına dayanan vergi ziyaı cezalı kurum geçici vergisi tarhiyatında hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilerek kararın bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

    KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.

    TETKİK HÂKİMİ : …

    DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.

    TÜRK MİLLETİ ADINA
    Karar veren Danıştay Dördüncü Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    İNCELEME VE GEREKÇE :
    2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun; 14. maddesinin 3. fıkrasının (c) bendinde, ehliyet hususu, ilk inceleme konuları arasında sayılmış; 15. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde ise, ehliyetsiz kişi tarafından açılan davaların reddine karar verileceği hükme bağlanmış olup; bu hükümlere göre, idari davalarda davayı açanın dava ehliyetinin varlığı, açılan davaların incelenebilmesi için zorunlu bulunmaktadır.
    213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 8. maddesinde mükellef, vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu terettübeden gerçek veya tüzel kişi olarak tanımlanmıştır.
    Türk Ticaret Kanunu’nda şube kavramının tanımına yer verilmemiştir. Ancak Ticaret Sicili Yönetmeliği’nin 118. maddesinin 1. fıkrasında, “Bir ticari işletmeye bağlı olup ister merkezinin bulunduğu sicil çevresi içerisinde isterse başka bir sicil çevresi içinde olsun, bağımsız sermayesi veya muhasebesi bulunup bulunmadığına bakılmaksızın kendi başına sınai veya ticari faaliyetin yürütüldüğü yerler ve satış mağazaları şubedir.” şeklinde tanımlanmıştır. Ticaret Kanunu’nun 40. maddesinin 3. ve 4. fıkrasında da şubelerin, Ticaret Sicili’ne tescil ve ilan olunacağı hükmüne yer verilmiştir.
    Diğer taraftan Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 50. maddesinde, medenî haklardan yararlanma ehliyetine sahip olanın, davada taraf ehliyetine de sahip olduğu belirtilmiş, aynı Kanun’un “Şubeler ve tüzel kişilerle ilgili davalarda yetki” başlıklı 14. maddesinin 1. fıkrasında, bir şubenin işlemlerinden doğan davalarda, o şubenin bulunduğu yer mahkemesinin de yetkili olduğuna hükmedilmiştir. Ayrıca, Türk Medeni Kanunu’nda, başlıbaşına bir varlığı olmak üzere örgütlenmiş kişi toplulukları ve belli bir amaca özgülenmiş olan bağımsız mal topluluklarının kendileri ile ilgili özel hükümler uyarınca tüzel kişilik kazanacakları; tüzel kişilerin, cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehil olacakları; kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip olmakla, fiil ehliyetini kazanacakları hükme bağlanmıştır.
    Limited şirketler tüzel kişiliğe sahip sermaye şirketlerindendir. Yürütülen ticari faaliyetlerin yaygınlaşması sebebiyle işlerin tek bir merkezden yönetiminin zorlaşması halinde kurulan ve şirketi temsil eden şubelerin ise ayrı bir tüzel kişiliği yoktur. Zira yukarıda belirtilen özel kanunlarda tanımlanan şubeler ticari işletmenin bir parçası olarak merkeze bağlıdır, şubenin kar ve zararı merkeze aittir; şube aracılığıyla elde edilen hakların, üstlenilen borçların sahibi de, şube değil işletmenin kendisidir. O halde, taraf ve dava ehliyeti şubenin bağlı bulunduğu gerçek veya tüzel kişiye aittir.
    Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre ticaret şirketleri ticaret siciline tescil ve ilan ile tüzel kişilik kazanmakta, ana sözleşmelerinde yazılı işletme konularında haklara ve borçlara sahip olmakta, organları tarafından temsil edilmekte, şirketin herhangi bir nedenle sona ermesi halinde bu durumun ticaret sicilinde tescil ve ilan edilmesiyle tüzel kişilikleri de sona ermektedir.
    Bu düzenlemelere göre, sermaye şirketinin borçlu kılınabilmesi, tüzel kişiliğini kaybetmemiş olmasına bağlıdır. Tasfiyesi tamamlanarak bu husus ticaret siciline tescil edilmekle tüzel kişiliği sona eren şirketin haklara sahip olması ve borçlu kılınması mümkün bulunmadığından, esasen adna tarhiyat yapılması hiç bir hukuksal sonuç doğurmayacağı gibi kanuni organları aracılığıyla temsil edilebilen şirketin tüzel kişiliğinin sona ermesi, organların bu sıfatının da sona ermesine yol açacağından, yargı yerlerinde temsil edilmesi de olanaksızlaşır.
    Öte yandan, Ticaret Kanunu ve Vergi Kanunları uyarınca münfesih şirketin ortakları veya kanuni temsilcileri ya da tasfiye memurları adına bu sıfatları nedeniyle tesis edilecek işlemlerin bunların menfaatini etkileyeceği tartışmasızdır.
    Dosyanın ve ticaret sicil gazetelerinin birlikte incelenmesinden, davacı şirketin Tavşanlı Merkezinin Türk Ticaret Kanunu’nun geçici 7. maddesi uyarınca içerisinde bildirimde bulunulmadığından bahisle 02/07/2014 tarihinde ticaret sicilinden re’sen silindiği, şube iş yeri Eskişehir’in de merkezin terkini sebebiyle 23/03/2017 tarihinde ticaret sicilinden re’sen silindiğinin 30/03/2017 tarihli ve 9295 sayılı Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edildiği görülmüştür.
    Bu durumda; davacı şirketin, dava açıldığı tarihten önce tüzel kişiliği sona ermiş olup dava ve taraf ehliyeti bulunmadığından dava konusu cezalı tarhiyatlara karşı davacı şirket tarafından açılan davanın ehliyet yönünden reddi gerekirken, dava tarihi itibariyle tasfiyesi kapanarak tüzel kişiliği sona ermiş bulunan şirket adına esastan inceleme yapılarak verilen Vergi Mahkemesi kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

    KARAR SONUCU :
    Açıklanan nedenlerle;
    1. Temyiz isteminin kabulüne,
    2. Temyize konu … Vergi Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
    3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Vergi Mahkemesine gönderilmesine,
    4. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen onbeş (15) gün içinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 16/03/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir