Danıştay 13. Daire, Esas No: 2015/1492, Karar No: 2021/640
Danıştay 13. Daire Başkanlığı 2015/1492 E. , 2021/640 K.
“İçtihat Metni”
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2015/1492
Karar No:2021/640
TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … Radyo İletişim Yayıncılık Sanayi A.Ş.
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : … Kurulu
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN_KONUSU : … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Ankara iline yönelik … MHz frekansından “…” logosuyla davacı şirket tarafından yapılan radyo yayınlarının izinsiz olduğundan bahisle izinsiz radyo yayınına ait verici sistemlerinin mühürlenerek kapatılması, davacı şirket hakkında yasal işlem başlatılmasına ilişkin … tarih ve … sayılı Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (Kurul) kararının iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi’nce verilen kararda; davacı şirkete ait radyo kanalının Ankara il merkezinde … MHz frekansından izinsiz radyo yayını yaptığının tespit edilmesi nedeniyle yayınının durdurulması yönünde yazılı olarak uyarılmasına ilişkin … tarih ve … sayılı Kurul kararına karşı açılan davanın Mahkemelerinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla reddedildiği, yayınları durdurulan (bu konuda uyarılan) ve buna ilişkin işleme karşı açtığı dava reddedilen davacı şirkete ait verici sistemlerinin mühürlenerek kapatılmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle dava konusu işlem hukuka uygun bulunarak davanın reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, Ankara ilinden yayın yapılabilmesi amacıyla başvuru yapıldığı, fakat davalı idarenin 2011 yılı kanal/frekans yıllık kullanım tahakkuk listesinde anılan ilin yer almadığı, 6112 sayılı Kanun’un geçiş dönemine ilişkin düzenlemelerinin herkese eşit şekilde uygulanması gerektiği, Ankara ilinde yayın yapma ve radyo kullanım ücreti ödenmesi iradesinin taraflarınca ortaya konulduğu, dava konusu işlemin haklı ve geçerli bir nedeninin bulunmadığı ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, 6112 sayılı Kanun’un Geçici 4. maddesi ile mülga 3984 sayılı Kanun’un Geçici 6. maddesi kapsamında yayında olan kuruluşların Kurulca izin verilen yerlerle sınırlı olarak yayınlarına devam etmelerine imkân tanınarak yeni bir geçiş dönemi öngörüldüğü, Kurulca sıralama ihalesi yapılıp karasal yayın lisansları verilene kadar geçecek süre içerisinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşların yayın alanlarını genişletmeleri veya yayın tipini değiştirmelerinin mümkün olmadığı belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’IN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
HUKUKİ DEĞERLENDİRME :
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin reddine,
2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddi yolundaki … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı temyize konu kararında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından anılan Mahkeme kararının ONANMASINA,
3. Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,
4. Dosyanın anılan Mahkeme’ye gönderilmesine,
5. 2577 sayılı Kanun’un Geçici 8. maddesi uyarınca, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (on beş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 24/02/2021 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
(X) KARŞI OY :
3984 sayılı mülga Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun ile radyo ve televizyon yayınlarının düzenlenmesine ve RTÜK’ün kuruluş, görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin esas ve usuller belirlenmiştir. Bunlara ilave olarak geçici maddelerde Kanun’un yürürlüğünden önceki durum da dikkate alınmış ve Kanun yürürlüğe girmeden önce fiilen radyo ve televizyon yayıncılığına başlamış olan özel kuruluşların yeni hukuki duruma intibakına ve yeni uygulamaya ilişkin düzenlemeler yapılmıştır.
3984 sayılı mülga Kanun’un Geçici 6. maddesinde, “Üst Kurul, kendi oluşumu ile yayın izni ve lisansı vermeye başlayacağı tarihe kadar geçecek süre zarfındaki radyo ve televizyon yayınları rejimini ayrıca ve öncelikle düzenler.
Bu süre zarfında kullanılmakta olan kanal ve frekanslar, kullananlar için herhangi bir suretle müktesep hak teşkil etmezler. Ancak, Üst Kurul yayın izni verip kendilerine kanal ve frekans bandı tahsis edilen Radyo ve televizyonlara; yayına geçmeleri için kendilerine verilen süre sonuna kadar 29’uncu maddenin son fıkrasının son cümlesi tatbik edilmez.” kuralı yer almıştır.
3984 sayılı mülga Kanun’un 20/04/1994 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra ulusal radyo ve televizyon frekans planı hazırlanmış ve hazırlanan yönetmelikler çerçevesinde yayın lisansı ve yayın izni verilmek üzere başvurular alınmıştır. Lisans başvurusu kabul edilen radyolar bu tarihten itibaren RTÜK’ün sıralama ihalesi yapmasını ve karasal yayın lisanslarının verilmesini beklemeye başlamışlardır.
1994 yılından itibaren uygulanan 3984 sayılı Kanun, 15/02/2011 tarih ve 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un yürürlüğe girmesi ile ilga edilmiştir.
6112 sayılı Kanun’un “Kanal ve frekanslarla ilgili geçiş hükümleri” kenar başlıklı Geçici 4. maddesinde, “(1) Üst Kurulca sıralama ihalesi yapılıp, karasal yayın lisansları verilene kadar geçecek süre içerisinde, sadece 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun’un geçici 6’ncı maddesi uyarınca karasal ortamda yayında olan radyo ve televizyon kuruluşları, Üst Kurulca yayın yapmalarına müsaade edilmiş olan yerleşim yerleri ile sınırlı olmak kaydıyla, yayınlarına devam ederler. Bu kuruluşlardan, 41’inci maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen kanal ve frekans yıllık kullanım bedeli, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren tahsil edilir. Kanal ve frekans kullanım bedelini 42’nci maddeye göre ödemeyen veya karasal yayın lisansları için sıralama ihalesinin yapılmasının ardından tahsise hak kazanmayan kuruluşların karasal yayınları bir ay içinde Üst Kurulca durdurulur. Sıralama ihalesinde tahsise hak kazanan kuruluşların yayınları Üst Kurulca belirlenen takvimde, daha önce yayın yaptıkları kanal ve frekanslardan, tahsis edilen kanal, multipleks kapasitesi ve frekanslara taşınır.” kuralına yer verilmiştir.
Gerek 3984 sayılı Kanun’un gerekse 15/02/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6112 sayılı Kanun’un emredici hükümlerine rağmen, geçen zaman zarfında ön şartları yerine getirmiş müracaatçı kuruluşlara yayın izni ve lisans vermekle görevlendirilen RTÜK, usulüne uygun bir sıralama ihalesi gerçekleştirerek kanal veya frekans tahsisi yapamamıştır.
Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü’nün 14/10/2015 tarihli, B.No:2013/1429 sayılı kararında; 1995 yılında ulusal radyo (R1) lisans başvurusu bulunan ve belirtilen yıldan itibaren İstanbul ilinde yayın yapmaktayken yayınlarına ara veren yayıncı kuruluşun, izin almadan yayın yaptığından bahisle RTÜK tarafından yayınlarının durdurulması ile ilgili olarak açtığı davanın yerel mahkeme tarafından reddedilmesi, kararın Danıştay’ca onanması ve karar düzeltme isteminin reddedilerek kesinleşmesi neticesinde yapılan bireysel başvuru üzerine, müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olmadığı kanaatine varılarak, başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmiş, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’nun 18/10/2017 tarihli, B.No:2014/11028 sayılı Bizim FM Radyo Yayıncılığı ve Reklamcılık A.Ş. kararında ise; yayınlarına ara veren ve yeniden yayına başlama talebi kabul edilmeyen yayıncı kuruş tarafından radyo yayını yapmak amacıyla yapılan başvuruların, RTÜK tarafından frekans tahsisine ilişkin sıralama ihalesi yapılamadığı gerekçesiyle reddedilmesinin ve frekans tahsisi için gerekenlerin yapılmamasının, düşüncenin iletilmesini ve dolaşımını gerçekleştiren yayın hakkını olumsuz olarak etkileyen yapısal bir sorun olduğu tespit edilmiştir. Kararda, ilgili Kanun’da emredici hükümler bulunmasına rağmen geçici rejimin sonlandırılmamasının, fiili olarak yayınlarına devam eden yayın kuruluşları ile yayın yapmak isteyen kuruluşlar arasında eşitsiz uygulamaların doğmasına neden olduğu ve bu durumun devam ettiği ifade edilmiştir. Ayrıca ilgili kanun ve yönetmelik hükümlerinin, idari kararların ve mahkeme kararlarının, başvurucunun yayına başlaması için kendisine ne zaman radyo frekansı verileceğini yeterli derecede öngörmesine imkan vermediğine ve bir bütün olarak öngörülebilirlik şartını yerine getirmediğine de vurgu yapmıştır. Son olarak, frekans tahsisinin yapılamaması nedeniyle yeni kuruluşlara yayın izni verilmemesinin, özellikle radyoculuk sektöründe rekabeti düşürme etkisine işaret edilmiş; yirmi dört yıl gibi oldukça uzun bir zaman diliminde ulusal medyanın çeşitliliğinin korunması yönünde tedbirlerin alınmamış olmasının, bu alandaki rekabeti engellediği ve demokratik bir toplumda yaşamsal önemdeki ifade ve basın özgürlüklerine zarar verdiği kabul edilmiştir. Bu bağlamda devletin medyada etkili çoğulculuğu sağlamak ve medya organlarının basın ve haber verme özgürlüğünü güvence altına almak için gerekli yasal ve idari düzenleme yapma ve var olan mevzuatı etkili bir şekilde işletme pozitif yükümlülüğünü yerine getirmediğini ifade eden Anayasa Mahkemesi, ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi, söz konusu eksikliğin yapısal bir sorun oluşturduğunu, karasal radyo yayıncılığının organize edilerek sınırlı bir sayısı olan kanal ve frekansların, koşullarını yerine getiren kişiler arasında yayın yapmalarına olanak sağlayacak biçimde ve hakkaniyete uygun olarak tahsislerinin sağlanması suretiyle düzen kurulmadığı takdirde sorunun devam edeceğini ve bu durumun Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde korunan ifade ve basın özgürlüklerinin devamlı olarak ihlali anlamına geleceğini kabul etmiştir.
Anılan kararda, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesi yönünden yapılan değerlendirmede; “İfade özgürlüğü ile basın özgürlüğünün … ihlali, karasal radyo yayını için frekans tahsis edilmemesi şeklinde yapısal bir sorundan kaynaklanmaktadır. Derece mahkemelerince idari işlem niteliğinde karar verilemeyeceğinden ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesi kararında gösterildiği şekilde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için kararın bir örneğinin ilgili kuruluş olan RTÜK’e gönderilmesi gerekmektedir. Anayasa Mahkemesinin işbu kararı yapısal bir ihlalin tespiti mahiyetinde ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması yönünde olduğundan münhasıran başvurucuya frekans tahsis edilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz.” denilerek, kararın bir örneğinin ifade ve basın özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için RTÜK’e gönderilmesine, hukuki yarar bulunmadığından yeniden yargılama yapılması talebinin reddine karar verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü’nün 10/01/2018 tarihli, B.No:2014/13819 sayılı kararında; Müjde FM ismiyle İstanbul ilinde radyo yayıncılığı yapmakta olan başvurucunun, 30/05/2011 tarihli dilekçesiyle yerel radyo yayın lisansının ulusal radyo yayın lisansına dönüştürülmesi için yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı davanın yerel mahkeme tarafından reddedilmesi, kararın Danıştay’ca onanması ve karar düzeltme isteminin reddedilerek kesinleşmesi neticesinde yapılan bireysel başvuru üzerine, “Somut olayda başvurucunun ihlal iddialarının temeli, idare tarafından sıralama ihalesi yapılmamasına dayanmaktadır. Anayasa Mahkemesi, söz konusu eksikliğin yapısal bir sorun oluşturduğunu, karasal radyo yayıncılığının organize edilerek sınırlı bir sayısı olan kanal ve frekansların, koşullarını yerine getiren kişiler arasında yayın yapmalarına olanak sağlayacak biçimde ve hakkaniyete uygun olarak tahsislerinin sağlanması suretiyle düzen kurulmadığı takdirde sorunun devam edeceğini ve bu durumun Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde korunan ifade ve basın özgürlüklerinin devamlı olarak ihlali anlamına geleceğini kabul etmiştir (Bizim FM Radyo Yayıncılığı ve Reklamcılık A.Ş. [GK], § 67). Anayasa Mahkemesinin anılan kararından sonra idare tarafından söz konusu yapısal sorunun giderilmesine yönelik olarak herhangi bir işlem yapılmadığı ve sorunun devam ettiği anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın ifade özgürlüğüne ilişkin 26. maddesinin birinci fıkrasının ve basın özgürlüğüne ilişkin 28. maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.” denilerek, kararın bir örneğinin ifade ve basın özgürlükleri ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için RTÜK’e gönderilmesine karar verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü’nün 08/02/2018 tarihli, B.No:2015/3369 sayılı kararında, Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü’nün 08/02/2018 tarihli, B.No:2015/7019 sayılı kararında, Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü’nün 21/02/2018 tarihli, B.No:2015/14943 sayılı kararında, benzer bireysel başvurularda, Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine, kararın bir örneğinin ifade ve basın özgürlükleri ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için RTÜK’e gönderilmesine karar verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi, 14/10/2015 tarihli, B.No:2013/1429 sayılı kararında, ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapmak üzere dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine karar vermiş iken, gerek 18/10/2017 tarihli, B.No:2014/11028 sayılı kararında ve gerekse daha sonra verdiği yukarıda belirtilen bireysel başvuru kararlarında, kararın bir örneğinin ifade ve basın özgürlükleri ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için RTÜK’e gönderilmesine karar vermiştir. Fakat Anayasa Mahkemesi’nin anılan kararlarında, idare tarafından söz konusu yapısal sorunun giderilmesine yönelik olarak herhangi bir işlem yapılmadığı ve sorunun devam ettiği açıkça belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin anılan kararlarına rağmen, bugüne kadar RTÜK tarafından ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması ve sorunun giderilmesi için herhangi bir işlem yapılmamıştır.
Anayasa Mahkemesi’nin 14/10/2015 tarihli, B.No:2013/1429 sayılı kararı gereğince, ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için dosyanın gönderildiği Ankara 8. İdare Mahkemesi’nin 29/04/2016 tarih ve E:2015/3442, K:2016/1212 sayılı kararıyla, “davacı yayın kuruluşunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiği kanaatine varıldığı, davacı şirketin durumunun davalı idare tarafından, 3984 sayılı Kanun ve ilgili Yönetmelik uyarınca yayıncı kuruluşlarca yerine getirilmesi gereken idarî, malî ve teknik şartlar yönünden ve Kanun’un Geçici 6. maddesi dikkate alınarak ve yayınlarına ara veren statüsünde bulunduğu gözetilerek değerlendirilmesi gerektiği, dava konusu işlemin bu hâliyle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlali sonucunu doğurduğu” gerekçesiyle yayın durdurma işleminin iptaline karar verilmiş ve bu karar Danıştay Onüçüncü Dairesi’nin 03/07/2019 tarih ve E:2016/4155, K:2019/2332 sayılı kararıyla onanmıştır. Anılan yargı kararlarının hukuki sonucu olarak, RTÜK tarafından sıralama ihalesi yapılmamış olsa da, idari, mali ve teknik yönden bir değerlendirme yapılarak yayıncı kuruluşun koşullarının uygun olması hâlinde sıralama ihalesi yapılıncaya kadar yayın izni verilmesi ve böylece yeniden yapılan yargılama sonucu ifade ve basın özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının giderilmesi mümkün bulunmaktadır.
Her ne kadar Anayasa Mahkemesi tarafından sonradan verilen bireysel başvuru kararlarında, ifade ve basın özgürlükleri ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılması yerine, kararın bir örneğinin RTÜK’e gönderilmesine karar verilmiş olsa da, RTÜK tarafından ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması ve sorunun giderilmesi için bugüne kadar herhangi bir işlemin yapılmadığı dikkate alındığında, Anayasa Mahkemesi’nin ihlalin varlığını tespit ettiği benzer uyuşmazlıklar açısından yargı mercilerinin görmekte oldukları davalarda, mevcut ihlalin sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde karar verilmesi hukuk devleti ilkesinin bir gereğidir. Yargı merciinin benzer uyuşmazlıklar açısından Anayasa Mahkemesince tespit edilmiş ihlalin varlığını bildiği hâlde ihlalin sonuçlarını giderecek şekilde karar vermemesi, devam eden ihlali görmezden gelmesi anlamına gelecektir ki hukuk devleti ilkesinin Anayasal bir kural olduğu ülkemizde böyle bir durumu kabul etmek mümkün değildir.
Bakılan uyuşmazlıkta, RTÜK tarafından öncelikle 3984 sayılı Kanun ve ilgili Yönetmelik uyarınca yayıncı kuruluşlarca yerine getirilmesi gereken idarî, malî ve teknik şartlar yönünden değerlendirme yapılarak sıralama ihalesi yapılıncaya kadar yayın izni verilip verilemeyeceğinin tespiti yerine, doğrudan yayının durdurulması yönünde tesis edilen dava konusu işlemin Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlali sonucunu doğurduğu anlaşıldığından iptali gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Belirtilen nedenlerle temyiz isteminin kabul edilerek Mahkeme kararının bozulması gerektiği oyu ile karara katılmıyorum.