Danıştay 10. Daire, Esas No: 2019/7965, Karar No: 2021/6119

Danıştay 10. Daire Başkanlığı 2019/7965 E. , 2021/6119 K.
“İçtihat Metni”

T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2019/7965
Karar No : 2021/6119

DAVACI : … Ambarlı Römorkaj Pilotaj Ticaret A.Ş.
VEKİLİ : Av. …

DAVALI : … Bakanlığı
VEKİLİ : Av. …

DAVANIN_KONUSU : 14/03/2019 tarih ve 30714 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 2. maddesinin iptali istenilmektedir.

DAVACININ İDDİALARI : Denizcilik Müsteşarlığının izni ile 24/09/1998 tarihinden itibaren Ambarlı limanında kümelenmiş tesislere kılavuzluk ve römorkaj hizmeti verildiği, Yönetmelik nedeniyle faaliyetlerini tam olarak yerine getiremeyeceği, Yönetmelik hazırlanırken ilgili paydaşların görüşlerinin alınmadığı, dava konusu madde ile muafiyet tanınan işletmeler kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerini aynı anda verebilecek iken bu maddede tanımlanmayan işletmelerin ise aynı anda iki hizmeti veremeyeceği, %80 oran ve birinci derece yakınlık şartlarının ne amaçla getirildiğinin anlaşılamadığı, dava konusu madde, 2019/4 sayılı Genelge ile birlikte değerlendirildiğinde 1/1000 ölçekli uygulama imar planı bütünlüğü içinde olup da aynı anda iki hizmeti veremeyecek tek hizmet sahasının Ambarlı limanı olduğu, Yönetmeliğin 11/2. maddesi ile getirilen sınırlamanın sadece Ambarlı limanını etkilediği, geçiş hükümleri ile eski hakların korunmadığı ve düzenlemenin hukuka aykırı olduğu ileri sürülmektedir.

DAVALININ SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, 15 yıldır Müsteşar oluru ile bir düzenleme yapılıncaya kadar geçici olarak yetki verildiği, bunun kazanılmış hak sağlamayacağı, dünya uygulamasında da kılavuzluk hizmetinin tek bir kuruluşa, römorkörcülük hizmetinin ise ihtiyaca göre birden fazla kuruluşa verildiği, 14/03/2019 tarihinde Yönetmelikte 3 değişiklik yapıldığı ve 2019/4 sayılı Genelgenin yayımlandığı, dava konusu maddenin tersane ve gemi geri dönüşüm tesislerine yönelik olarak düzenlendiği, bunların liman işletmelerinden farklı olduğu, demirleme, manevra gibi hususların özellik arz ettiği, özel manevra usullerinin sadece buralarda kullanıldığı ve tecrübe gerektirdiği, Ambarlı hizmet bölgesinde Altaş liman kompleksinin imar planının bütüncül olarak onaylandığı ancak …, …, …, … kıyı tesislerinin imar planlarının münferiden onaylandığı, dolayısıyla Ambarlı hizmet bölgesindeki tesislerin endüstriyel faaliyetlerini aynı uygulama imar planı onama sınırları bütünlüğü içinde göstermediği, bu maddenin davacıya uygulanmasının mümkün olmadığı, dava konusu maddenin davacıyla ilgili olmadığı, davacının tek gayesinin iki hizmeti birden vermek olduğu, Yönetmeliğin 11/2. maddesinin sadece davacı şirkete ait hizmet sahasını değil 9 ayrı hizmet sahasını etkilediği, davacının sadece kendisinin etkilendiği iddiasının haksız olduğu, düzenlemenin usule ve hukuka uygun olduğu savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

DANIŞTAY SAVCISI : …
DÜŞÜNCESİ : Dava, 31/12/2018 tarih ve 30642 (4. mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Yönetmeliği’nde değişiklik yapılmasına ilişkin 14/03/2019 tarih ve 30714 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 2. maddesinin iptali istemiyle açılmıştır.
31/12/2018 tarih ve 30642 (4. mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Yönetmeliği’nin 6. maddesinin 7. fıkrasının, 11. maddesinin 2. fıkrasının, 16. maddesinin 2. fıkrasının ve 22. maddesinin 4. fıkrasının iptali istemiyle Danıştay 10. Dairesinin E:2019/852 sayılı dosyasındaki kısmen yürütmenin durdurulması isteminin reddine, kısmen yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilmesine yer olmadığına ilişkin 08/07/2019 tarih ve E:2019/852 sayılı kararın Kaldırılmasına ilişkin Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 11.11.2019 günlü, E:2019/1069 sayılı kararında;
“…1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 479. ve 490. maddeleri, 618 sayılı Limanlar Kanunu, 815 sayılı Türkiye Sahillerinde Nakliyatı Bahriye (Kabotaj) ve Limanlarla Karasuları Dahilinde İcrayı San’at ve Ticaret Hakkında Kanun ile 08/10/1998 tarih ve 98/11860 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan Türk Boğazları Deniz Trafik Düzeni Tüzüğü’nün ilgili hükümlerine dayanılarak hazırlanıp yürürlüğe konulan dava konusu Yönetmelik ile, kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerini vereceklerin sahip olması gereken vasıfları belirlemek ve gerekli yetkilendirmeleri yapmak amacıyla, anılan hizmetlerin verilebilmesi için gerekli faaliyet lisansı ve hizmet izni verilmesine ilişkin temel usul ve esaslar kapsamında; faaliyet lisansı sınıfları ve yeterlik şartları ile süresi, izin şartı ve hizmet izin belgesi, hizmet sahası sınırları ve teşkilat sayısı, hizmet izni ve süresi, kılavuzculuk ve römorkörcülük teşkilatlarının tabi olduğu yasaklar, teşkilatların yükümlülükleri ile cezai hükümler kapsamında izin iptali, idari para cezaları ve diğer idari yaptırımlar konularında düzenleme yapılmaktadır.
Anayasa’nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir. Hukuk devleti, yönetilenlere hukuk güvencesi sağlar. Bu bağlamda sosyal yaşamı düzenlemek, zaman içinde değişen toplumsal gereksinimleri karşılamak, toplumdaki değişikliklere koşut olarak bu yönde alınan önlemleri güçlendiren, geliştiren, etkilerini daha çok artıran ya da tam tersine bunları hafifleten veya tümüyle ortadan kaldıran, kişi ve toplum yararının zorunlu kıldığı düzenlemeleri yapmak kanun koyucunun görevidir. Anayasa’nın 7. maddesinde de, bu doğrultuda yasama yetkisinin Türk milleti adına TBMM’ye ait olduğu ve bu yetkinin devredilemeyeceği belirtilmiştir. Kanuni düzenleme ilkesi, düzenlenen alanda temel ilkelerin kanunla konulmasını ve çerçevenin kanunla çizilmesini ifade etmektedir.
Anayasa’nın 128. maddesinde de “Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ile diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür…” denilmektedir.
Geniş anlamda, Devlet ya da diğer kamu tüzelkişileri tarafından ya da bunların gözetim ve denetimi altında, genel ve ortak gereksinimleri karşılamak, kamu yararını ya da çıkarını sağlamak için yapılan ve topluma sunulmuş bulunan sürekli ve düzenli etkinlikler olarak tanımlanan kamu hizmetinin, kamu hukukunun genel ilkeleri uyarınca, doğrudan idare kuruluş ve kurumları eliyle, kamusal yönetim biçimine göre yürütülmesi asıl ve olağandır. Bununla birlikte, bu hizmet ve faaliyetlerden özel yönetim biçimiyle gerçekleştirilmeye elverişli bulunanların, tüm sorumluluk ilgili idare üzerinde kalmak kaydıyla, onun sürekli gözetimi ve denetimi altında ve kanunla belirlenen usullerle özel girişimcilere yaptırılabilmesi de olanaklıdır.
Kamu hizmetleri sürekli ve düzenli hizmetlerdir. Bu hizmetler özel kişilerin yararlarını değil kamusal yararları karşılar. Kamu hizmetleri kanunla ya da kanunun verdiği yetkiye dayanılarak kurulur ve kaldırılır. Kanun koyucu, bir kamu hizmetinde görevin gerektirdiği nitelikleri ve koşulları saptamayı anayasal ilkeler çerçevesi içerisinde kalmak kaydıyla görevin ve ülkenin gereklerine ve zorunluluklarına göre serbestçe takdir edebilir. (AYM Kararı: E:2017/163, K:2018/90, T: 06/09/2018). Bu kapsamdaki hizmetlerin, asli yetki ve sorumluluk ile idari yaptırım uygulama yetkisi idarede kalmak üzere özel kişilerce yerine getirilmesinin öngörülmesi; bu hizmetlerin özel kişilere nasıl gördürüleceğinin, bu hizmetlerin kapsamının, denetiminin ve bu hizmeti görecek olanların sorumluluğunun açık ve kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kanunla düzenlenmesi koşuluyla kanun koyucunun takdir yetkisindedir. (AYM Kararı: E:2015/72, K:2016/44, T: 26/05/2016)
Türkiye’nin deniz yetki alanlarında, Türk Boğazları Bölgesinde, kanallarda ve iç sularda, devletin asli görevi olan seyir emniyeti ile can, mal, deniz ve çevre güvenliğini sağlamak üzere gemilere seyir ve manevra yardımı amacıyla verilen kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetinin kamu hizmeti niteliğinde olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
Devlet tarafından yürütülen yatırım ve hizmetlerden hangilerinin özel hukuk sözleşmeleri ile gerçek veya tüzelkişilere yaptırabileceği veya devredebileceğinin kanunla belirleneceğini düzenleyen Anayasa’nın 47. maddesi ile Anayasa’da münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamayacağına ilişkin Anayasa kuralları birlikte değerlendirildiğinde, 10/07/2018 tarih ve 30474 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin, Deniz ve İçsular Düzenleme Genel Müdürlüğünün görev ve yetkilerinin düzenlendiği 479. maddesinde yer alan “kılavuzluk ve römorkaj hizmetlerine ilişkin usul ve esasları belirlemek, bu hizmetleri vermek veya verebilecekleri yetkilendirmek ve denetlemek” hükmünün, kamu hizmetinin özel girişimcilere devrini düzenleyen dava konusu Yönetmeliğin dayanağı olarak kabulüne olanak bulunmamaktadır.
1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 479. maddesi ile Deniz ve İçsular Düzenleme Genel Müdürlüğüne verilen kılavuzluk ve römorkaj hizmetlerine ilişkin usul ve esasları belirleme, bu hizmetleri verme veya verebilecekleri yetkilendirme ve denetleme görev ve yetkisi, idari teşkilat içinde bu hizmetlerin yürütülmesi konusundaki muhatabın belirlenmesini ihtiva etmekte olup, bu hizmetlerin özel kişilerce yerine getirilmesine imkan tanıma amacı ve anlamını taşımamaktadır.
Bu bağlamda, kamu hizmeti niteliğini haiz kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetinin, gerçek veya tüzelkişilere yaptırılabileceği veya devredilebileceğine ilişkin bir kanun hükmü olmaksızın, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile davalı Bakanlığa verilen görev ve yetkiyi aşar şekilde, söz konusu hizmetin özel girişimcilerce yapılması hususlarını düzenleyen dava konusu Yönetmelik’te hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Öte yandan, davacının iptal ve yürütmenin durdurulması istemi dava konusu Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Yönetmeliği’nin 6. maddesinin 7. fıkrası, 11. maddesinin 2. fıkrası, 16. maddesinin 2. fıkrası ve 22. maddesinin 4. fıkrasına yönelik olduğundan bu istemle bağlı kalınarak, yukarıda belirtilen gerekçelerle hukuka aykırı bulunan Yönetmelik maddelerinin, uygulanması hâlinde giderilmesi güç veya imkânsız zararların doğmasına yol açacağı sonucuna…” ulaşılarak, davacının itirazının kabul edildiği, Danıştay Onuncu Dairesince verilen kararın kaldırıldığı ve Yönetmeliğin dava konusu maddelerinin yürütmesinin durdurulmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, gerekçesine yukarıda yer verilen karar dikkate alındığında, kanuni dayanağı bulunmayan Yönetmelik’te değişiklik yapan 14/03/2019 tarih ve 30714 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin” 2. maddesinde de aynı gerekçe ile hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu düzenlemenin iptali gerektiği, düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ :
Davalı idare tarafından, Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Yönetmeliği 31/12/2018 tarih ve 30642 (4. Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış, bilahare 14/03/2019 tarih ve 30714 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Yönetmelik ile Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Yönetmeliğinde değişiklik yapılmıştır.
Davacı tarafından Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 2. maddesinin iptali istemiyle bakılan dava açılmıştır.
Dairemizce, davacının yürütmenin durdurulması istemli açtığı işbu davada 24/10/2019 tarihli karar ile yürütmenin durdurulması isteminin reddine karar verilmiştir.
Dairemizin söz konusu kararından sonra, 31/12/2018 tarih ve 30642 (4. Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, dava konusu Yönetmeliğin değişiklik yaptığı Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Yönetmeliği, bütün değişiklikleriyle birlikte, 08/01/2020 tarih ve 31002 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Hakkında Yönetmeliğin 23. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır.
Bunun üzerine, Dairemizin verdiği karara karşı davacı tarafından yapılan itirazı inceleyen İdari Dava Daireleri Kurulu, 10/02/2020 tarih ve YD İtiraz No: 2020/34 sayılı kararı ile Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Yönetmeliğinin yürürlükten kaldırıldığı gerekçesiyle itirazın reddine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:
Dava konusu Yönetmelik ile 31/12/2018 tarih ve 30642 (4. Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Yönetmeliğinde değişiklik yapılmış, 08/01/2020 tarih ve 31002 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Hakkında Yönetmeliğin 23. maddesi ile de 31/12/2018 tarih ve 30642 (4. Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Yönetmeliği yürürlükten kaldırılmıştır.
Öte yandan, 08/01/2020 tarih ve 31002 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Hakkında Yönetmeliğin, davalı idare tarafından, başka bir davada, İdari Dava Daireleri Kurulunca, 31/12/2018 tarih ve 30642 (4. Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Yönetmeliği hakkında verilen 11/11/2019 tarih ve YD İtiraz No: 2019/929 sayılı yürütmenin durdurulmasına dair karar tebliğ alınmadan önce, idarece tespit edilen uygulamaya yönelik ihtiyaca binaen, resen hazırlandığı ve yürürlüğe konulduğu, yargı kararının uygulanmasının söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, dava konusu düzenlemelerin yürürlükten kaldırılması nedeniyle konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine hukuki olanak bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Konusu kalmayan dava hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
2..Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam … TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
3. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen … TL vekâlet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4. Posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine,
5. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na temyiz yolu açık olmak üzere, 09/12/2021 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

(X)-KARŞI OY :
Dava, 14/03/2019 tarih ve 30714 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 2. maddesinin iptali istemiyle açılmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde; iptal davaları, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar olarak tanımlanmıştır.
İptal davasının amacı, hukuka aykırı idari işlemin uygulamadan kaldırılması, geçersiz kılınması ve işlemin hukuksal geçerliliğine son verilmesidir. Burada amaç, hukuk düzeninde hukuka aykırı işlemlerin bulunmamasını sağlayarak, hukuk devletinin korunmasıdır. İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi, tesis edildiği tarih itibarıyla ortadan kaldırarak, işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini sağlar.
Bir yönetmeliğe karşı dava açıldıktan sonra, idarenin yeni yönetmelik çıkarma konusunda yetkisi bulunduğu açık olmakla birlikte, bu durum, idari yargı yerinin yargısal incelemesinde bulunan yönetmelik hakkında, hukuka uygun olup olmadığı yönünden bir değerlendirme yapılıp sonuca varılmasına hukuken engel değildir. Aksi halde, idare bu şekilde yeni yönetmelik yürürlüğe koyarak, mevcut yönetmeliğin yargı denetimine tabi tutulmasından muaf kılınmasına neden olacaktır. Ayrıca, davacılar şeklen değiştirilen her düzenlemeye karşı dava açmak zorunda bırakılarak, hak arama özgürlüğünün kullanılması da zorlaştırılacaktır.
Dosyanın incelenmesinden; davacının yürütmenin durdurulması istemli açtığı iş bu davada 24/10/2019 tarihli karar ile yürütmenin durdurulması isteminin reddine karar verilmiş, davacı tarafından yapılan itiraz üzerine ise İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından 10/02/2020 tarih ve YD İtiraz No: 2020/34 sayılı karar ile Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Yönetmeliğinin yürürlükten kaldırıldığı gerekçesiyle itirazın reddine karar verildiği görülmektedir.
Buna göre, dava konusu Yönetmelik değişikliğinin yapıldığı 31/12/2018 tarih ve 30642 (4. Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Yönetmeliği’nin 08/01/2020 tarih ve 31002 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Hakkında Yönetmeliğin 23. maddesi ile yürürlükten kaldırıldığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan, açılan başka bir davada İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından 11/11/2019 tarih ve YD İtiraz No: 2019/929 sayılı karar ile 31/12/2018 tarih ve 30642 (4. Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Yönetmeliği’nin yürütülmesinin durdurulmasına karar verildiği görülmektedir.
Davalı idare tarafından, anılan Yönetmeliğe karşı açılan başka bir davada verilen İdari Dava Daireleri Kurulu’nun yürütmenin durdurulması kararının kendilerine 23/03/2020 tarihinde tebliğ edildiği, yeni Yönetmeliğin ise karardan önce çıkarıldığı savunulmakta ise de İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından kararın 11/11/2019 tarihinde verildiği ve İdari Dava Daireleri Kurulu oturumlarında UYAP sisteminde kararın hemen alındığı ve sisteme girişinin yapıldığı, karar sonucunun da taraflarca görülebildiği dikkate alındığında davalı idarenin kararın öğrenilmediği iddiası yerinde görülmemiş olup, yeni Yönetmeliğin yargı kararının uygulanması kapsamında çıkarıldığının kabulü gerekmiştir. Ayrıca yeni çıkarılan Yönetmelik hükümlerinin yürürlükten kaldırılan düzenlemelerin tekrarı mahiyetinde olduğu görüldüğünden, bu sebeple de dosyanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekmektedir.
Bu durumda, davacı tarafından hukuka aykırı olduğu ileri sürülen düzenlemelerin hukuki irdelemesi yapıldıktan sonra, Dairece işin esası hakkında, “ret” ya da “iptal” hükmü kurulması gerekirken, karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmesinde hukuki isabet bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, uyuşmazlığın esasının incelenmesi gerektiği oyu ile karar verilmesine yer olmadığına ilişkin Daire kararına katılmıyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir