Danıştay 10. Daire, Esas No: 2018/4066, Karar No: 2020/6573
Danıştay 10. Daire Başkanlığı 2018/4066 E. , 2020/6573 K.
“İçtihat Metni”
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2018/4066
Karar No : 2020/6573
KARARIN DÜZELTİLMESİNİ İSTEYEN (DAVALI) : … Genel Müdürlüğü
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN_KONUSU : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının onanmasına ilişkin Danıştay Onuncu Dairesinin 26/03/2018 tarih ve E:2016/4970, K:2018/1256 sayılı kararının; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen 3622 sayılı Kanun ile değişik 54. maddesi uyarınca düzeltilmesi istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: İran vatandaşı olan davacı tarafından, uluslararası koruma talebinin reddine ilişkin işleme yapılan itirazın reddine yönelik Göç İdaresi Genel Müdürlüğü Uluslararası Koruma Değerlendirme Komisyonu’nun … tarih ve … sayılı kararın iptali istenilmektedir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesince, davacının Hristiyan olduğu, bu durumun İran hükümeti tarafından bilindiği ve bu nedenle ülkesine geri gönderilmesi halinde tutuklanacağı ve kötü muamele ile karşı karşıya kalacağı yönündeki iddialarına yönelik olarak 6458 sayılı Kanunun 93. maddesi uyarınca yapılması gereken bilgi toplama görevi yerine getirilmeyerek tesis edildiği anlaşılan uluslararası koruma talebinin reddedilmesine ilişkin dava konusu işlemin ulusal ve uluslararası metinler yönünden hukuka aykırı bulunduğu, diğer taraftan, davacıya Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından mültecilik belgesi verildiği gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.
Daire kararının özeti: Davalının temyiz başvurusu üzerine Danıştay Onuncu Dairesince, temyize konu karar hukuk ve usule uygun bulunmuş ve kararın onanmasına karar verilmiştir.
KARAR DÜZELTME TALEP_EDENİN_İDDİALARI : Davalı tarafından, davacıda haklı nedenlere dayanan zulüm korkusunun olmadığı, davacının din değiştirmesinden dolayı zulme uğradığına ilişkin hiçbir iddiada bulunmadığı, İran’a ilişkin menşei ülke raporu incelendiğinde; İran Ceza Kanununda din değiştirme konusunda belirli bir hüküm olmadığı, yeni ceza kanununda hiçbir düzenlemeye gidilmediği, İran İslam Cumhuriyeti kimlik kartlarında din hanesi kısmının bulunmadığı ve İranlı bazı kişilerin batı ülkelerinden sığınma hakkı elde edebilmek amacıyla din değiştirme yoluna başvurduklarının bilindiği, İran Anayasasının 23. maddesinde kişilerin inançlarına müdahale edilemeyeceği ve kimsenin inancından dolayı taciz edilemeyeceğinin belirtildiği, İran’da din değiştirenlerin bunu devlet aleyhine dini propaganda yapmadıkları ve bireysel yaşantılarına devam ettikleri sürece herhangi bir sorun yaşamadıklarının menşe ülke raporlarında yer alığı, davacıların Hıristiyanlıkla ilgili hiçbir faaliyette bulunmadıkları, bu sebeple din değiştirmenin risk taşımadığı ileri sürülerek onama kararının düzeltilmesi istenilmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davacı tarafından savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Davalı idarenin karar düzeltme istemi kabul edilerek Dairemizce verilen onama kararının kaldırılması, İdare Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
Kararın düzeltilmesi dilekçesinde ileri sürülen nedenler, 2577 sayılı Kanun’un geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen 3622 sayılı Kanun ile değişik 54. maddesi hükmüne uygun bulunduğundan, karar düzeltme isteminin kabulü ile Danıştay Onuncu Dairesinin 26/03/2018 tarih ve E:2016/4970, K:2018/1256 sayılı kararı kaldırılarak, davalı idarenin temyiz istemi yeniden incelendi:
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY:
İran uyruklu olan davacı, 24/05/2014 tarihinde yasal olmayan yollarla Türkiye’ye gelmiş, daha sonra 20/06/2014 tarihinde Eskişehir Valiliği Göç İdaresi İl Müdürlüğüne uluslararası koruma talebinde bulunmuş, söz konusu talebin 05/03/2015 tarihli işlemle reddi üzerine yaptığı itirazın Göç İdaresi Genel Müdürlüğü Uluslararası Değerlendirme Komisyonuna 23/03/2015 tarihli dilekçe ile itirazen başvurmuştur.
Davacı vekili tarafından, davacının menşe ülkesi İran’da din değiştirdiği, Başkent Tahran’da … kilisesinde cuma ve pazar ayinlerine katıldığı daha sonra Türkiye’ye gelerek İstanbul’da bir kilisede Hristiyanlıkla ilgili bilgiler aldığı, döndüğünde ayinlerine katıldığı kilisenin kapatıldığı ve cemaatinden bazı kimselerin devlet tarafından alıkonduğu ve bu kişilerden bir daha haber alınamadığını öğrendiğini, davacının ailesi tarafından din değiştirdiği için şiddet gördüğü ve baskıya uğradığı, Hristiyan olduğu için hiç kimsenin iş vermek istemediği ve hiçbir okulun kendisini kabul etmediği; bu nedenlerle kendisi gibi Hristiyan olan üvey babasıyla birlikte 24/05/2014 tarihinde ülkeden kaçarak önce Ankara’ya oradan da Eskişehir’e geldiği, geri döndüğü takdirde dini nedenlerle baskılara maruz kalacağı, eğitim ve çalışma haklarından mahrum kalacağını ileri sürülerek, uluslararası koruma başvurusunda bulunulmuştur.
Söz konusu başvurunun değerlendirilmesi aşamasında davacı ile 19/08/2014 tarihinde mülakat yapılmıştır.
Yapılan değerlendirme sonucunda, davacının sunmuş olduğu gerekçelerin, Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1951 Tarihli Cenevre Sözleşmesi, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu ve 05/06/2015 tarih ve 2015/17 sayılı Genelge kapsamında değerlendirilmiş ve davacının uluslararası koruma için gerekli kriterleri taşımadığı anlaşıldığından talebi 05/03/2015 tarihli işlemle reddedilmiş, bu işleme yapılan itiraz da, dava konusu olan Göç İdaresi Genel Müdürlüğü Uluslararası Değerlendirme Komisyonunun … tarih ve … sayılı kararıyla reddedilmiştir.
Bunun üzerine bakılan dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasa’nın 16. maddesinde; “Temel hak ve hürriyetler, yabancılar için, milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabilir.” ve 90. Maddesinde; “Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır…. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 07/05/2004 – 5170 S.K./7.mad) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükümlerine yer verilmiştir.
11/04/2013 tarih ve 28615 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 3. maddesinde, “(1) Bu Kanunun uygulanmasında;…d) Başvuru sahibi: Uluslararası koruma talebinde bulunan ve henüz başvurusu hakkında son karar verilmemiş olan kişiyi,….), Uluslararası koruma: Mülteci, şartlı mülteci veya ikincil koruma statüsünü,…ifade eder.”, 62. maddesinde, “(1) Avrupa ülkeleri dışında meydana gelen olaylar sebebiyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında şartlı mülteci statüsü verilir. Üçüncü ülkeye yerleştirilinceye kadar, şartlı mültecinin Türkiye’de kalmasına izin verilir.”, 63. maddesinde; “(1) Mülteci veya şartlı mülteci olarak nitelendirilemeyen, ancak menşe ülkesine veya ikamet ülkesine geri gönderildiği takdirde; a) Ölüm cezasına mahkûm olacak veya ölüm cezası infaz edilecek, b) İşkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacak, c) Uluslararası veya ülke genelindeki silahlı çatışma durumlarında, ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına yönelik ciddi tehditle karşılaşacak, olması nedeniyle menşe ülkesinin veya ikamet ülkesinin korumasından yararlanamayan veya söz konusu tehdit nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancı ya da vatansız kişiye, statü belirleme işlemleri sonrasında ikincil koruma statüsü verilir.”, 69. maddesinde, “… (4) Kayıt esnasında; başvuru sahibinin menşe veya ikamet ülkesini terk etme sebepleri, ülkesini terk ettikten sonra başından geçen ve başvuru yapmasına neden olan olaylar, Türkiye’ye giriş şekli, kullandığı yol güzergâhları ve vasıta bilgileri, daha önceden başka bir ülkede uluslararası korumaya başvurmuş veya korumadan yararlanmışsa, bu başvuru veya korumaya ilişkin bilgi ve belgeleri alınır.”, 75. maddesinde, ” (1) Etkin ve adil karar verebilmek amacıyla, başvuru sahibiyle kayıt tarihinden itibaren otuz gün içinde bireysel mülakat yapılır. Mülakatın mahremiyeti dikkate alınarak, kişiye kendisini en iyi şekilde ifade etme imkânı tanınır. Ancak, aile üyelerinin de bulunmasının gerekli görüldüğü durumlarda, kişinin muvafakati alınarak mülakat aile üyeleriyle birlikte yapılabilir. Başvuru sahibinin talebi üzerine, avukatı gözlemci olarak mülakata katılabilir. (2) Başvuru sahibi, yetkililerle iş birliği yapmak ve uluslararası koruma başvurusunu destekleyecek tüm bilgi ve belgeleri sunmakla yükümlüdür. (3) Özel ihtiyaç sahipleriyle yapılacak mülakatlarda, bu kişilerin özel durumları göz önünde bulundurulur. Çocuğun mülakatında psikolog, çocuk gelişimci veya sosyal çalışmacı ya da ebeveyni veya yasal temsilcisi hazır bulunabilir. (4) Mülakatın gerçekleştirilememesi hâlinde, yeni mülakat tarihi belirlenir ve ilgili kişiye tebliğ edilir. Mülakat tarihleri arasında en az on gün bulunur. (5) Gerekli görüldüğünde başvuru sahibiyle ek mülakatlar yapılabilir. (6) Mülakatlar sesli veya görsel olarak kayıt altına alınabilir. Bu durumda mülakat yapılan kişi bilgilendirilir. Her mülakatın sonunda tutanak düzenlenir, bir örneği mülakat yapılan kişiye verilir.” ve 78. maddesinde, “…(4) Başvuru sahibine, zulüm veya ciddi zarar görme tehdidine karşı vatandaşı olduğu ülke veya önceki ikamet ülkesinin belirli bir bölgesinde koruma sağlanabiliyorsa ve başvuru sahibi, ülkenin o bölgesine güvenli bir şekilde seyahat edebilecek ve yerleşebilecek durumdaysa, başvuru sahibinin uluslararası korumaya muhtaç olmadığına karar verilebilir.” hükümleri yer almaktadır.
29/08/1961 tarih ve 359 sayılı Kanun’la onaylanması uygun bulunan 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme ve Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1967 tarihli Protokolü’nün 1. maddesi uyarınca bu Sözleşmenin; ırkı, dini, milliyeti, belirli bir toplumsal gruba üyeliği veya siyasi düşünceleri nedeniyle takibata uğrayacağından haklı olarak korktuğu için vatandaşı olduğu ülke dışında bulunan ve vatandaşı olduğu ülkenin himayesinden istifade edemeyen veya korkudan dolayı istifade etmek istemeyen ya da uyruğu yoksa ve önceden ikamet ettiği ülke dışında bulunuyorsa oraya dönmeyen veya korkusundan dolayı dönmek istemeyen her şahsa uygulanacağı kuralı öngörülmüştür.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti Sözleşme’nin 1. maddesine çekince koyarak, yalnızca Avrupa’dan gelenlere mülteci statüsü tanımakta olup; Avrupa dışından gelenlere ise sığınmacı statüsü tanımaktadır.
Anılan Sözleşme’nin 33. maddesi de; “1. Hiçbir Taraf Devlet, bir mülteciyi, ırkı, dini, tâbiiyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatı ya da özgürlüğü tehdit altında olacak ülkelerin sınırlarına, her ne şekilde olursa olsun geri göndermeyecek veya iade etmeyecektir.
2. Bununla beraber, bulunduğu ülkenin güvenliği için tehlikeli sayılması yolunda ciddi sebepler bulunan veya özellikle ciddi bir adi suçtan dolayı kesinleşmiş bir hükümle mahkum olduğu için söz konusu ülkenin halkı açısından bir tehlike oluşturmaya devam eden bir mülteci, işbu hükümden yararlanmayı talep edemez.” hükmünü içermektedir.
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 2. maddesinde, herkesin yaşam hakkının yasanın koruması altında olduğu; 3. maddesinde de, hiç kimsenin işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamayacağı düzenleme altına alınmıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Uluslararası koruma, uluslararası ve ulusal mevzuatta belirtildiği şekilde, ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncesinden dolayı haklı sebeplere bağlı olarak zulme uğrama korkusu içinde bulunan ve vatandaşı olduğu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da haklı sebeplere bağlı olarak yararlanmak istemeyen ya da önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan ve oraya dönemeyen veya dönmek istemeyen yabancılar ile bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesi dışında bulunan, oraya dönemeyen veya zulme uğrama korkusu nedeniyle dönmek istemeyen kişilere sağlanan statüdür. Bu statüden yararlanabilmenin ilk koşulu ise meydana gelen olaylar nedeniyle ve bu olaylar sonucunda, haklı gerekçelere dayanan zulüm korkusudur. Zulüm korkusunun nedeninin, ilgilinin ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerine dayanması gerekmekte olup, “zulüm” kavramının ilgilinin yaşamı, özgürlüğü, ayrımcılığa maruz kalması vb. kişinin hayatını çekilmez duruma sokan nesnel durumları ifade edebileceği gibi, kişi yönünden öznel olarak değerlendirilebilecek durumları kapsayabileceği de kuşkusuzdur.
Bu nedenle, uluslararası koruma başvurusu halinde ortada haklı sebeplere dayanan zulüm korkusunun olup olmadığının değerlendirilmesi, bu değerlendirmenin de nesnel ve öznel durumlar göz önüne alınarak yapılması gerekmektedir. Nesnel unsurlar başvurucunun menşe ülkesindeki koşulların somut olarak ele alınmasını gerektirmekte ve bu unsurlar sonuçta başvurucunun öznel unsurlardaki korkusunun saptanmasında önem arz etmektedir. Belli olaylar karşısında her bireyin aynı davranmasını beklemek imkansız olduğundan, başvurucunun olaylar karşısındaki durumu da önemlidir. Bu nedenle yapılacak mülakatlarda ilgililerin söz konusu zulüm korkusunu makul bir düzeyde ortaya koyabilmeleri gerekir. Yapılan mülakat sonucunda elde edilen verilerin yeteri derecede açık olmaması durumunda bir inanılırlık değerlendirilmesinin yapılması ve kişinin içinde bulunduğu veya yaşadığı korkunun, makul olup olmadığı ve buna bağlı bir risk değerlendirmesinin yapılması gerekli görülmektedir.
İran, Avrupa ülkeleri arasında yer almadığından, davacının mülteci sıfatını kazanması mümkün değildir. Diğer taraftan şartlı mülteci statüsünün kazanılması için ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korkma durumunun söz konusu olması, ikincil koruma statüsü elde edebilmek için ise menşe ülkesine gönderilmesi halinde, ölüm cezasına mahkûm olacağı veya ölüm cezasının infaz edileceği, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacağı, uluslararası veya ülke genelindeki silahlı çatışma durumlarında, ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına yönelik ciddi tehditle karşılaşacağı durumunun söz konusu olması gerekmektedir.
Bu bağlamda dosya içerisinde yer alan davacıya ait 19/08/2014 tarihli mülakat formu incelendiğinde; Hıristiyanlık dinine mensup olduğu, İran’da din değiştirdiği, ailesiyle birlikte Hristiyan oldukları, gitmiş oldukları kilisedeki papazlardan devlet yetkililerince kimlik bilgileri istenince korktukları ve kaçmaya karar verdikleri, eğitim ve çalışma imkanı kalmadığı, ülkede herhangi bir siyasal, dini veya sendikal örgütte üyeliği bulunmadığı, hiç göz altına alınmadığı, hiç kötü muameleye maruz kalmadığı, aile üyelerinin hiçbirinin yetkililerle sorun yaşamadığını beyan ettiği, mülakatlardaki ifadelerle dava dilekçesinde ileri sürülen hususlar arasında çelişki bulunan İran uyruklu davacı tarafından, din değiştirmesi sebebiyle menşe ülkesinde zulme uğrayacağı iddiasını somutlaştırabilecek herhangi bir bilgi ve belge sunulmadığı gibi ileri sürülen hususların, yukarıda yer alan mevzuat uyarınca ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağını haklı kılacak sebepler olarak değerlendirilemeyeceği gibi, davacının ülkesine dönmemesinin zulüm görme ve baskı korkusundan kaynaklanmadığı anlaşılmaktadır.
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Soering/Birleşik Krallık davasında da, başvuranın kötü muameleye maruz kalma konusunda “gerçek bir risk” ile yüz yüze olduğuna dair maddi gerekçeler varsa, iade/ sınır dışı eden devletin sorumluluğundan bahsedilebileceği belirtilmiştir.
Öte yandan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 12 Ocak 1991 tarihli A. and K. v. Turkey (Başvuru No.14401/88) kararında başvuranların sınır dışı edilmesi halinde insanlık dışı ya da kötü muamele göreceklerine dair ciddî bir tehdidin bulunmaması gerekçesiyle başvuruları kabul edilemez bulmuştur.
Somut olayda da; geçmişteki hangi fiili veya durumları nedeniyle ülkesine iadesi halinde zulme maruz kalacağı konusunu maddi gerekçelere dayandıramayan davacının, geri gönderilmesi durumunda zulme uğrayacağına ilişkin somut bilgi ve belge de bulunmadığından, kötü muameleye maruz kalma konusunda “gerçek bir risk” ile karşı karşıya olmadığı sonucuna varılmıştır.
Bu itibarla, uluslararası korumanın amacının başvuru sahibi kişilerin yukarıda yer verilen ulusal ve uluslararası mevzuat hükümleri uyarınca belirlenen sebepler dışında ülkede kalmalarına izin verilmesi şeklinde değerlendirilemeyeceği ve anılan statünün amacının zulme uğrama korkusu içinde bulunan ve gerçekten bu riski taşıyan şahısların ülkede belirlenen statü içerisinde kalmalarına izin vermek olduğu hususları göz önünde bulundurulduğunda; davacının uluslararası koruma başvurusunun kabulüne olanak sağlayacak şartların mevcut olmadığı dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşıldığından, davalı idarece davacının talebinin bireysel olarak değerlendirilerek uluslararası koruma için gereken kriterleri taşımadığı gerekçesiyle ulusal mevzuata ve Türkiye’nin taraf olduğu temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalara uygun olarak verilen uluslararası koruma başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali yolundaki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalı idarenin temyiz isteminin kabulüne,
2. Dava konusu işlemin iptaline ilişkin … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine, 21/12/2020 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.