Danıştay 8. Daire, Esas No: 2016/522, Karar No: 2021/1436

Danıştay 8. Daire Başkanlığı 2016/522 E. , 2021/1436 K.

    “İçtihat Metni”

    T.C.
    D A N I Ş T A Y
    SEKİZİNCİ DAİRE
    Esas No : 2016/522
    Karar No : 2021/1436

    Temyiz İsteminde Bulunanlar: 1- (Davacılar) Kendi adlarına asaleten
    …, …, …’ye velayeten …, …
    Vekili : Av. …

    2- (Davalı) … Genel Müdürlüğü (…) – …/…
    Vekili : Av. …

    İstemin Özeti : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının hukuka aykırı olduğu öne sürülerek, taraflarca 2577 sayılı Kanunun 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

    Savunmaların Özeti : Davalı idarece istemin reddi gerektiği savunulmakta olup, davacılar tarafından savunma verilmemiştir.

    Danıştay Tetkik Hakimi: …

    Düşüncesi : İstemin reddi gerektiği düşünülmektedir.

    TÜRK MİLLETİ ADINA
    Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesince, davacı tarafından temyiz safhasında sunulan 28/07/2015 havale tarihli dilekçeyle yasal faiz yönünden ıslah isteminde bulunulduğu görülmekte ise de; dava dilekçesinde yer almayan söz konusu istemin, temyiz safhasında ileri sürülemeyeceği, istemin davanın genişletilmesi yasağı kapsamında bulunduğu anlaşıldığından, istem hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin işin gereği görüşüldü:
    Dava, davacılar … ile …’nin müşterek çocuğu, diğer davacıların ise kardeşi olan …’nin 03/07/2011 tarihinde İstanbul İli, … İlçesi, … Köyü, … civarında bulunan gölette boğularak yaşamını yitirmesinde davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle, müteveffanın annesi … için 60.000,00 TL maddi, 75.000,00 TL manevi, babası … için 60.000,00 TL maddi, 75.000,00 TL manevi, kardeşleri …, …, …’nin her biri için ayrı ayrı 30.000,00 TL manevi olmak üzere toplam 120.000,00 TL maddi, 240.000,00 TL manevi tazminatın ödenmesine hükmedilmesi istemiyle açılmıştır.
    İdare Mahkemesince; davanın kısmen kabulü ile davacı (anne) … için 30.016,20 TL maddi, 50.000,00 TL manevi; davacı (baba) … için 8.555,91 TL maddi, 50.000,00 TL manevi; müteveffanın kardeşleri olan diğer davacıların her biri için ayrı ayrı 20.000,00 TL manevi olmak üzere toplam 198.572,11 TL tazminatın davalı idare tarafından davacılara ödenmesine, fazlaya ilişkin istem yönünden davanın reddine; Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hükmedilen toplam 38.572,11 TL maddi tazminat miktarı için hesaplanan 4.542,93 TL vekalet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, reddedilen 81.427,89 TL maddi tazminat miktarı üzerinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesaplanan 8.914,23 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalı idareye verilmesine, hükmedilen toplam 160.000,00 TL manevi tazminat miktarı üzerinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesaplanan 15.000,00 TL vekalet ücretinin davalı idareden alınarak davacılara verilmesine, reddedilen 110.00,00 TL manevi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 11.200,00 TL vekalet ücretinin ise davacılardan alınarak davalı idareye verilmesine karar verilmiştir.
    İşin esası yönünden tarafların temyiz istemlerinin incelenmesi:
    İdare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkündür.
    İdare Mahkemesince verilen karar ve dayandığı gerekçe usul ve kanuna uygun olup bozulmasını gerektiren bir neden bulunmamaktadır.
    Mahkeme kararının reddedilen maddi tazminat miktarı üzerinden davalı idare lehine hükmedilen 8.914,23 TL vekalet ücretine ilişkin kısmının incelenmesi:
    2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Temyiz incelemesi üzerine verilecek kararlar” başlıklı 49. maddesinin 1. fıkrasının b bendinde “temyiz incelemesi sonunda kararda yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmayan maddi hatalar ile düzeltilmesi mümkün eksiklik veya yanlışlıklar varsa Danıştay’ın kararı düzelterek onayacağı” hükme bağlanmıştır.
    Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90. maddesinin son fıkrasında “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir.
    Anayasa’nın 148. maddesinin 3. fıkrasında ise, “Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilir.” hükmü yer almıştır.
    Benzer başka bir tam yargı davası sonucunda, davacı aleyhine hükmedilen vekalet ücretinin, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile korunan hak arama hürriyeti ve mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği iddiasıyla yapılan bireysel başvuru sonucunda verilen Anayasa Mahkemesinin 07/11/2013 gün ve Başvuru No:2012/791 numaralı kararında konuya ilişkin temel ilkeler ortaya konulmuştur.
    Buna göre, “Sözleşmenin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde, mahkemeye erişim hakkına açıkça yer verilmemişse de maddenin, (1) numaralı fıkrasındaki “herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, … bir mahkeme tarafından davasının … görülmesini istemek hakkı…” ifadeleri çerçevesinde ve hakkın doğası gereği mahkemeye erişim hakkını da kapsadığının kabulü gerekir.
    Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.
    Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara vekâlet ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru görülebilmesi için kamu yararı ile birey hakkı arasında makul bir dengenin gözetilmiş olması gerekir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hale getirmedikçe ya da aşırı derece zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez. Dolayısıyla davayı kaybetmesi halinde başvurucuya yüklenecek olan vekâlet ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir. (B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38 – 39)
    Buna karşılık bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların, reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan vekâlet ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu çerçevede, davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir.
    (…) Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir.
    Ancak, yukarıda da ifade edildiği üzere, bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklenmemiş olması gereklidir.” denilmektedir.
    Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmelere göre, istenen tazminatın reddedilmesi üzerine belirli bir oranının karşı tarafa vekâlet ücreti olarak ödenmesi yükümlülüğü öngörülmesi tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlal eden bir müdahale olarak nitelendirilemeyecektir. Ancak her bir uyuşmazlığın kendine özgü niteliklerinin ve uyuşmazlığa konu olayın, davacıların mahkemeye erişim hakkı üzerinde farklı sonuçlar doğurabilmesi de mümkündür.
    Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 36533/04 başvuru numaralı Mesutoğlu-Türkiye kararında özetle; mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığı, bazı sınırlamalara tabi olabildiği, bununla birlikte, getirilen kısıtlamaların, hakkın özünü ortadan kaldıracak ölçüde, kişinin mahkemeye erişimini engellememesi gerektiği, mahkemeye erişim hakkına getirilen bu tür sınırlamaların ancak meşru bir amaç güdüldüğü takdirde ve hedeflenen amaç ile başvurulan araçlar arasında makul bir orantı olması halinde Sözleşmenin 6/1. maddesi ile bağdaşabileceği, bu ilkelerden hareketle, dava açma hakkının doğal olarak yasayla belirlenen şartları olmakla birlikte, mahkemelerin yargılama usullerini uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar abartılı şekilcilikten, öte yandan, kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir gevşeklikten kaçınılması gerektiği belirtilmektedir.
    Diğer taraftan, dava konusu uyuşmazlık hakkında idari yargıda ıslah müessesi yönünden de bir değerlendirme yapmak gerekmektedir.
    İdarenin sorumluluğunda tazminat miktarının saptanması, gerçek zararın tazmini bakımından büyük önem taşımaktadır. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 3. maddesinin 2. fıkrasının (d) bendi, tam yargı davası dilekçelerinde uyuşmazlık konusu miktarın gösterilmesi zorunluluğunu getirmektedir.
    11/04/2013 tarihli ve 6459 sayılı İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 4. maddesi ile 2577 sayılı Kanun’un 16. maddesinin 4. fıkrasına eklenen cümle şöyledir: “Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçelerinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödemek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.”
    Davacıların bakılan tazminat davasını açtığı tarih itibariyle İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda, dava dilekçesinde belirtilen talep konusu miktarın sonradan ıslah yoluyla değiştirilmesine imkan veren bir düzenleme bulunmamaktadır.
    Tazminat alacağının miktarı, ancak bilirkişi incelemesi ve benzeri araştırmalardan sonra mahkemenin takdir yetkisi çerçevesinde belirlenebilen bir olgudur. Tazminat müessesesinin bu özelliği gereği, hak kazanılan tazminat miktarının dava açılmadan önce tam olarak bilinmesi veya öngörülmesi mümkün değildir. Dava açılması aşamasında karşı karşıya kalınılan bu belirsizliğin, talep miktarının sonradan düzeltilmesi yoluyla aşılması da 2577 sayılı Kanun gereği 11/04/2013 tarihi öncesinde mümkün olmadığından, hak kaybına uğramak istemeyen davacılar için, tazminat taleplerine ilişkin miktarları yüksek tutmaktan başka seçenek kalmamakta idi.
    31/12/2014 tarihli ve 29222 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve Mahkeme kararı tarihi itibariyle uyuşmazlığa uygulanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin “Tarifelerin üçüncü kısmına göre ücret” başlıklı 12. maddesinde; “(1) Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için Tarifenin İkinci Kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (yedinci maddenin ikinci fıkrası, dokuzuncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile onuncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla,)
    Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. (2) Ancak hükmedilen ücret kabul veya reddedilen miktarı geçemez.” hükmüne yer verilmiştir.
    Aynı Tarife’nin “Manevi tazminat davalarında ücret” başlıklı 10. maddesinde ise, “(1) Manevi tazminat davalarında avukatlık ücreti, hüküm altına alınan miktar üzerinden Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. (2) Davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez. (3) Bu davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur. (4) Manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda; manevi tazminat açısından avukatlık ücreti ayrı bir kalem olarak hükmedilir.” düzenlemesi yer almaktadır.
    Tarife’nin 12. maddesinde, Tarife’nin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise; avukatlık ücretinin, tarifenin üçüncü kısmına göre hesaplanacağı, hesaplanan ücretin davanın görüldüğü mahkeme için öngörülen maktu ücretin altında kalması halinde ise, maktu ücrete hükmedileceği düzenlemesi yer almaktadır.
    Mevcut durum, maddi tazminat talebiyle açılan davalarda, kabul edilen tazminat miktarının önemli kısmının vekalet ücreti olarak davalı idareye ödenmesi sonucunu doğurarak açılan tazminat davasını davacı açısından anlamsız hale getirmekte, bazı olaylarda ise, davacıyı dava açılmadan önceki durumundan daha kötü bir duruma girmesine neden olmaktadır.
    Söz konusu Tarife’nin, manevi tazminat davalarında avukatlık ücretini düzenleyen 10. maddesinde ise, davanın kısmen reddi durumunda karşı taraf vekili yararına tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücretin, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemeyeceği, bu davaların tamamının reddi durumunda ise, avukatlık ücretinin, Tarife’nin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre maktu hükmedileceği öngörülmüştür.
    Bu durumda, idari yargıda görülen tümden ret ya da kısmen kabul, kısmen ret ile sonuçlanan maddi tazminat davalarında, taraflar lehine hükmedilecek vekalet ücretinin, kişilerin hak arama özgürlüğü kapsamındaki mahkemeye erişim hakkını ihlal etmeden ne şekilde hesaplanacağı konusundaki eksik düzenleme nedeniyle, başka bir ifadeyle Tarife’nin 10. maddesinin 2. ve 3. fıkralarına paralel bir düzenlemeye yer verilmemiş olması nedeniyle ihmal edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
    Dolayısıyla yukarıda yer alan ve karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin manevi tazminat davalarında avukatlık ücretini düzenleyen 10. maddesi uyarınca davanın kısmen reddi durumunda karşı taraf vekili yararına tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücretin, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemeyeceğine ilişkin kuralın, adil yargılanma hakkı ve mahkemeye erişim hakkı bağlamında maddi tazminat talepleri açısından da uygulanması gerekmektedir.
    Bu durumda, İdare Mahkemesince verilen gerekçeli kararın hüküm fıkrasının “Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesaplanan 8.914,23 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalı idareye verilmesine” kısmının, “Mahkeme kararının verildiği tarihte yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kabul edilen maddi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 4.542,93 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalı idareye verilmesine” şeklinde düzeltilmesi gerekmektedir.
    Mahkeme kararının reddedilen manevi tazminat miktarının toplam tutarı ile bu tutar üzerinden davalı idare lehine hükmedilen vekalet ücreti yönünden incelenmesi:
    Uyuşmazlıkta, davacılar tarafından talep edilen manevi tazminat miktarının toplam tutarının 240.000,00 TL olduğu, Mahkemece bu istemin 160.000,00 TL’lik kısmının kabulüne, fazlaya ilişkin 80.000,00 TL’lik kısmının reddine karar verildiği; temyize konu Mahkeme kararının hüküm fıkrasında ise, reddedilen manevi tazminat miktarı için “110.000,00 TL” yazılarak maddi hata yapıldığı, bu maddi hata dolayısıyla davalı idare lehine hükmedilmesi gereken vekalet ücretinin de hatalı hesaplandığı görülmektedir.
    Bu durumda, Mahkeme kararının hüküm fıkrasında yer alan “reddedilen 110.00,00 TL manevi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 11.200,00 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalı idareye verilmesine,” kısmının, “reddedilen 80.000,00 TL manevi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 8.800,00 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalı idareye verilmesine” şeklinde düzeltilmesi gerekmektedir.
    Açıklanan nedenlerle, tarafların temyiz istemlerinin reddi ile … İdare Mahkemesinin temyize konu kararının düzeltilerek onanmasına ve temyiz giderlerinin istemde bulunanlar üzerinde bırakılmasına, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 10/03/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir