Danıştay 10. Daire, Esas No: 2016/11685, Karar No: 2021/308

Danıştay 10. Daire Başkanlığı 2016/11685 E. , 2021/308 K.

    “İçtihat Metni”

    T.C.
    D A N I Ş T A Y
    ONUNCU DAİRE
    Esas No : 2016/11685
    Karar No : 2021/308

    DAVACI : … Genel Başkanlığı
    VEKİLİ : Av. …
    DAVALI : …
    VEKİLLERİ : Huk. Hiz. Baş. V. …
    Huk. Müş. …

    DAVANIN KONUSU : 04/08/2015 tarih ve 29435 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan, grizu gazı ve/veya yanıcı gazlar veya tozlar nedeniyle muhtemel patlayıcı ortama sahip yer altı kömür ocakları ile bu tip madenlerin yer üstü tesislerinde bulunan teçhizat ve koruyucu sistemler hakkındaki ekli kararın yürürlüğe konulmasına yönelik 13/07/2015 tarih ve 2015/7966 sayılı Bakanlar Kurulu kararının iptali istenilmektedir.

    DAVACININ İDDİALARI : Dava konusu Bakanlar Kurulu kararının hukuka ve mevzuata aykırı olduğu ve iptal edilmesi gerektiği ileri sürülmektedir.

    DAVALININ SAVUNMASI : Davacının ehliyetli olmadığı, dava konusu Bakanlar Kurulu kararının usûle ve hukuka uygun olduğu savunulmaktadır.

    DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ : …

    DÜŞÜNCESİ : Davanın ehliyet yönünden reddi gerektiği düşünülmektedir.

    DANIŞTAY SAVCISI : …

    DÜŞÜNCESİ : Dava, Grizu gazı ve/veya yanıcı gazlar veya tozlar nedeniyle muhtemel patlayıcı ortama sahip yeraltı kömür ocakları ile bu tip madenlerin yerüstü tesislerinde bulunan teçhizat ve koruyucu sistemler hakkında alınan ve 04/08/2015 günlü, 29435 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulunun 13/07/2015 günlü, 2015/7966 sayılı kararının iptali istemiyle açılmıştır.
    4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun’un “Amaç” başlıklı 1. maddesinde, bu Kanunun amacının; ürünlerin piyasaya arzı, uygunluk değerlendirmesi, piyasa gözetimi ve denetimi ile bunlarla ilgili olarak yapılacak bildirimlere ilişkin usul ve esasları belirlemek olduğu belirtilmiş, “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinde, ürün; piyasaya arz edilmesi hedeflenen tüm ürünler, yetkili kuruluş; ürünlere ilişkin mevzuat hazırlamaya ve yürütmeye yasal olarak yetkili bulunan ve bu Kanun hükümlerini kendi görev alanına giren ürünler itibarıyla uygulayacak olan kamu kurum veya kuruluşu olarak tarif edilmiş, “Ürünlere ilişkin teknik düzenlemeler” başlıklı 4. maddesinde, ürünlere ilişkin teknik düzenlemelerin yetkili kuruluşlar tarafından hazırlanacağı belirtilmiş, “Ürünlerin piyasaya arzında üreticilerin ve dağıtıcıların yükümlülükleri” başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrasında, piyasaya arz edilecek yeni ürünlerin ilgili teknik düzenlemeye uygun olması zorunluluğu getirilmiş, anılan maddenin 2. fıkrasında ise, birinci fıkrada belirtilen hususlarda düzenlemeler yapmaya, sınırlamalar getirmeye ve istisnalar tanımaya Bakanlar Kurulunun yetkili olduğu ifade edilmiştir.
    Anılan Kanun ve Avrupa Birliği’nin 94/9/EC direktifi dayanak alınarak Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından hazırlanan ve 30/12/2006 günlü, 26392 sayılı 4. Mükerrer Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Muhtemel Patlayıcı Ortamda Kullanılan Teçhizat ve Koruyucu Sistemler ile ilgili Yönetmeliğe göre, madenlerin yeraltı bölümlerinde kullanılacak teçhizat için geçerli olanları ve bu tip madenlerin grizu gazı ve/veya yanıcı tozlar tarafından muhtemel tehlike oluşturabilecek yerüstü tesislerinde kullanılan parçaları, I. grup teçhizat olarak nitelendirilmiş, bu Yönetmelikle, teçhizat, emniyet cihazları, kumanda cihazları ve ayarlama donanımları, aksamlar ve koruyucu sistemlerin Yönetmelikte belirtilen şartları yerine getirmesi gerektiği düzenlenmiş ve uygunluk değerlendirme prosedürlerine ilişkin hususlar belirlenmiştir.
    Öte yandan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanan ve 19/09/2013 günlü, 28770 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliğinin 1. maddesinde, bu yönetmeliğin amacı; sondajla maden çıkarılan işlerin yapıldığı işyerleri ile yeraltı ve yerüstü maden işlerinin yapıldığı işyerlerinde çalışanların sağlık ve güvenliğinin korunması için uyulması gerekli asgari şartları belirlemek olarak gösterilmiş, 13. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendinde, işverenin, yeraltı ve yerüstü maden işleri ile sondajla maden çıkarma işlerinin yapıldığı işyerlerinde ek-1’de belirtilen sağlık ve güvenlikle ilgili gereklere uymak zorunda olduğu ifade edilmiş, ek-1’in 2.1.6. maddesinde, yeraltı ocaklarında kullanılacak ekipman ve tesisat ile bu tip madenlerin grizu gazı ve/veya yanıcı tozlar tarafından muhtemel tehlike oluşturabilecek yerüstü tesislerinde kullanılan parçaların 30/12/2006 günlü, 26392 sayılı 4. Mükerrer Resmî Gazete’de yayımlanan Muhtemel Patlayıcı Ortamda Kullanılan Teçhizat ve Koruyucu Sistemler ile İlgili Yönetmelik (94/9/AT)’te belirtilen I. Grup Teçhizat kategorisine uygun olmaları gerektiği belirtilmiş, geçici 1. maddesinde ise, mevcut sağlık ve güvenlik dokümanlarının bir yıl içerisinde bu Yönetmelik hükümlerine uygun hale getirileceği düzenlenmiştir.
    Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın 24/04/2015 günlü, 4325 sayılı yazısı üzerine, dava konusu Bakanlar Kurulu Kararı ile, grizu gazı ve/veya yanıcı gazlar veya tozlar nedeniyle muhtemel patlayıcı ortama sahip yeraltı kömür ocakları ile bu tip madenlerin yerüstü tesislerinde bulunan teçhizat ve koruyucu sistemlerden, “Muhtemel Patlayıcı Ortamda Kullanılan Teçhizat ve Koruyucu Sistemler ile İlgili Yönetmelik (94/9/AT)”te belirtilen I. Grup Teçhizat kategorisine uygun olarak sertifikalandırılmamış olanların anılan Yönetmelik hükümlerine uygun teçhizat ve koruyucu sistemlerle en geç 31/12/2019 tarihine kadar değiştirilmesi öngörülmüş, bu değişiklik yapılıncaya kadar söz konusu teçhizat ve koruyucu sistemlerin iki yıl içerisinde bu alanda akredite uygunluk değerlendirme kuruluşlarına incelettirildikten sonra kullanılmaya devam edileceği ve bu inceleme işi yapılıncaya kadar da ulusal veya uluslararası standartlara uygun olarak imal edilmiş teçhizat ve sistemlerin tüm sorumluluk işverende olmak üzere kullanılmaya devam edileceği belirtilmiştir.
    Yetki, idari işlemin temel unsurlarından olup, idari makamların yetkileri kamu düzenine ilişkindir. Bu itibarla, yetkili makamlar tarafından tesis edilmeyen işlemlerin hukuka aykırı olacağı kuşkusuzdur.
    Anılan Kanun hükmünün idare hukukunun yetki ile ilgili genel ilkeleri çerçevesinde irdelenmesinden, Bakanlar Kuruluna tanınan yetkinin teknik düzenlemeler, sınırlamalar ve istisnalar getirme konusunda genel kuralları belirleme şeklinde bir yetki olduğu, buna göre Bakanlar Kurulunun teknik düzenlemelere ilişkin hususlarda genel kuralları, kısıtlama ve istisnaları ortaya koyduktan sonra diğer yetkili kuruluşların, bu genel ilkeler çerçevesinde anılan Kanunun 4. maddesi uyarınca kendi görev alanlarıyla ilgili düzenlemeleri yapacakları, anılan Kanunla Bakanlar Kuruluna tanınan yetkinin, yetkili kuruluşlar tarafından yapılan düzenlemelerin yürütülmesini durdurma, erteleme ya da söz konusu düzenlemeyi değiştirme, ilgili alanı yeniden düzenleme yetkisi şeklinde anlaşılmasına hukuken olanak bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
    Bu durumda, anılan Kanuna göre yetkili kuruluşlarca çıkarılan düzenlemelerin uygulanmasını ertelemeye ve koşula bağlamaya dönük kurallar ihtiva eden dava konusu Bakanlar Kurulu Kararında yetki yönünden hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
    Açıklanan nedenlerle, dava konusu düzenlemenin iptali gerektiği düşünülmektedir.

    TÜRK MİLLETİ ADINA

    Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ :
    Grizu gazı ve/veya yanıcı gazlar veya tozlar nedeniyle muhtemel patlayıcı ortama sahip yer altı kömür ocakları ile bu tip madenlerin yer üstü tesislerinde bulunan teçhizat ve koruyucu sistemler hakkındaki ekli kararın yürürlüğe konulmasına yönelik 13/07/2015 tarih ve 2015/7966 sayılı Bakanlar Kurulu kararı, 04/08/2015 tarih ve 29435 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.
    Bakanlar Kurulu kararına ekli kararın 1. maddesinin 1. fıkrasında; grizu gazı ve/veya yanıcı gazlar veya tozlar nedeniyle muhtemel patlayıcı ortama sahip yer altı kömür ocakları ile bu tip madenlerin yer üstü tesislerinde bulunan teçhizat ve koruyucu sistemlerden, Muhtemel Patlayıcı Ortamda Kullanılan Teçhizat ve Koruyucu Sistemler ile İlgili Yönetmelik (94/9/AT)’te belirtilen I. grup teçhizat kategorisine uygun olarak sertifikalandırılmış olanların en geç 31/12/2019 tarihine kadar anılan Yönetmelik hükümlerine uygun teçhizat ve koruyucu sistemlerle değiştirileceği, 2. fıkrasında; 1. fıkrasında belirtilen değişiklikler yapılıncaya kadar, hâlihazırda grizu gazı ve/veya yanıcı gazlar veya tozlar nedeniyle muhtemel patlayıcı ortama sahip yer altı kömür ocakları ile bu tip madenlerin yer üstü tesislerinde bulunan, Muhtemel Patlayıcı Ortamda Kullanılan Teçhizat ve Koruyucu Sistemler ile İlgili Yönetmelik (94/9/AT) kapsamında sertifikalandırılmamış olan teçhizat ve koruyucu sistemlerin, iki yıl içerisinde, bu alanda akredite uygunluk değerlendirme kuruluşlarına incelettirilerek, her türlü sorumluluğun işverende olması ve uygunluk değerlendirme kuruluşu tarafından, ilgili mevzuat ve standartlara göre söz konusu teçhizat ve koruyucu sistemlerin temel güvenlik gereklerini karşıladığına ve iş yerinde kullanılabileceğine dair durum tespit ve değerlendirme raporu verilmesi kaydıyla kullanılmaya devam edilebileceği, 3. fıkrasında; 2. fıkrada belirtilen rapor düzenleninceye kadar, grizu gazı ve/veya yanıcı gazlar veya tozlar nedeniyle muhtemel patlayıcı ortamlarda kullanılmak üzere ulusal veya uluslararası standartlara uygun olarak imal edilmiş exproof (patlamaya dayanıklı) teçhizat ve koruyucu sistemleri kullanan yer altı kömür işletmelerinin her türlü sorumluluğun işverende olması kaydıyla faaliyetine devam edebileceği, 2. maddesinde; bu kararın uygulanmasıyla ilgili olarak ortaya çıkabilecek tereddütleri gidermeye ve gerektiğinde uygulama esaslarını belirlemeye Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının görüşünü alarak Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının yetkili olduğu ifade edilmiştir.
    Bunun üzerine Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle bakılan dava açılmıştır.

    İNCELEME VE GEREKÇE:
    USÛL YÖNÜNDEN:
    Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk Devleti olduğu; 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolunun açık olduğu; 80. maddesinde de, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin, seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil bütün Milleti temsil edecekleri kurala bağlanmış olup, söz konusu temsilin siyasi bir temsil olduğu, hukuki anlamda dava açmaya vekâlet niteliği taşımadığı açıktır.
    2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun ”Genel Başkan” başlığını taşıyan 15. maddesinde; partiyi temsil yetkisinin genel başkana ait olduğu; kanunlardaki özel hükümler saklı kalmak kaydı ile parti adına dava açma ve davada husumet yetkisinin, genel başkana veya ona izafeten bu yetkileri kullanmak üzere parti tüzüğünün göstereceği parti mercilerine ait olduğu kurala bağlanmıştır.
    2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinde, iptal davalarının, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılabilecekleri kurala bağlanmıştır.
    İptal davaları, idarenin hukuka uygun davranmasını sağlayan en önemli denetim araçlarından olmakla birlikte her idari işleme karşı herkes tarafından iptal davası açılmasının idari işlemlerde istikrarsızlığa neden olmaması ve idarenin işleyişinin bu yüzden olumsuz etkilenmemesi için dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçüler içinde menfaat ilişkisi bulunmasını öngören yasa koyucu, iptal davaları için menfaat ihlalini, subjektif ehliyet koşulu olarak aramaktadır.
    İptal davalarındaki subjektif ehliyet koşulunun, doğrudan doğruya hukuk devletinin yapılandırılması ve sürdürülmesine ilişkin bir sorun olması dolayısıyla, idari işlemlerin hukuka uygunluğunun iptal davası yoluyla denetlenmesini engellemeyecek bir biçimde anlaşılması gerekmektedir.
    İptal davasının içtihat ve doktrinde belirlenen hukuki nitelikleri göz önüne alındığında, idari işlemlerin; ancak bu idari işlemle meşru, kişisel ve güncel bir menfaat ilgisi kurulabilenler tarafından iptal davasına konu edilebileceği kabul edilmektedir.
    Taraf ilişkisinin kurulması için gerekli olan kişisel, meşru ve güncel bir menfaat ilgisinin varlığı, davanın niteliğine ve özelliğine göre idari yargı yerlerince belirlenmekte, davacının idari işlemle ciddi ve makul, maddi ve manevi bir ilişkisinin, hukuken korunması gereken bir menfaat bağının bulunması dava açma ehliyeti için gerekli sayılmaktadır.
    Bu bağlamda, dava konusu Bakanlar Kurulu kararı ile davacı siyasi parti arasında güncel, kişisel ve meşru bir menfaat ilişkisinin bulunduğunun kabulüne olanak bulunmadığından, davanın ehliyet yönünden reddi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

    KARAR SONUCU :
    Açıklanan nedenlerle;
    1. DAVANIN EHLİYET YÖNÜNDEN REDDİNE,
    2. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam … TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, davalı idare tarafından yapılan toplam … TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,
    3. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca … TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,
    4. Posta gideri avansından artan tutarların kararın kesinleşmesinden sonra davacıya ve davalı idareye ayrı ayrı iadesine,
    5. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 08/02/2021 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

    (X)-KARŞI OY:

    2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun ”Genel Başkan” başlığını taşıyan 15. maddesinde; partiyi temsil yetkisinin genel başkana ait olduğu; kanunlardaki özel hükümler saklı kalmak kaydı ile parti adına dava açma ve davada husumet yetkisinin, genel başkana veya ona izafeten bu yetkileri kullanmak üzere parti tüzüğünün göstereceği parti mercilerine ait olduğu kurala bağlanmıştır.
    Bakılan dava siyasi parti genel başkanlığı tarafından açılmış; Danıştay Onyedinci Dairesince ilk incelemesi yapılmış ve davacı ehliyetli görülerek, yürütmenin durdurulması istemi incelenerek 06/06/2016 tarihinde E:2015/12342 sayılı kararla yürütmenin durdurulması kararı verilmiş; davalı idarenin anılan bu karara yönelik itirazı Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunda görüşülmüş; davalı idarenin, davacının ehliyetli olmadığı yolundaki itirazı uygun bulunmayarak yürütmenin durdurulması kararına itiraz esas yönünden incelenmiş ve gerekçeli olarak davalı idarenin itirazı 28/12/2016 tarihili YD İtiraz No: 2016/1027 sayılı kararla reddedilmiştir.
    Bu hâliyle, hem davayı ilk derecede inceleyen Danıştay Onyedinci Dairesince, hem de itiraz yoluyla inceleyen İdari Dava Daireleri Kurulunca davacı ehliyetli görülmüş ve verilen yürütmenin durdurulması kararı 06/06/2016 tarihinden bu yana hukuken geçerliliğini korumuş bulunmaktadır.
    Davanın esası itibarıyla incelendiği bu aşamada hukuken herhangi bir değişiklik bulunmadığından ve ehliyet itirazı ilk defa şimdi gündeme getirilmediğinden, esasen davacı açısından daha önce verilen kararlar nedeniyle usûli müktesep hak oluşmuş bulunmaktadır.
    Diğer taraftan bir siyasi partinin, kendi tüzüğü doğrultusunda ülke çapında kamu menfaati ve yararı için faaliyet göstermek üzere teşkilatlanmış bir tüzel kişilik olduğu göz önüne alındığında; hem hukukun tesisi hem de kamu yararı için uyuşmazlık konusu Bakanlar Kurulu kararına karşı dava açma ehliyetinin olduğunun kabulü gerekmektedir.
    Bu nedenle, davanın esasının incelenmesi gerektiği oyu ile aksi yöndeki Daire kararına katılmıyoruz.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir