Danıştay 13. Daire, Esas No: 2020/3916, Karar No: 2021/855

Danıştay 13. Daire Başkanlığı 2020/3916 E. , 2021/855 K.

    “İçtihat Metni”

    T.C.
    D A N I Ş T A Y
    ONÜÇÜNCÜ DAİRE
    Esas No:2020/3916
    Karar No:2021/855

    TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … Bağımsız Denetim A.Ş. (Eski Unvan: … Bağımsız Denetim ve Yeminli Mali Müşavirlik A.Ş.)
    VEKİLİ : Av. …

    KARŞI TARAF (DAVALI) : … Piyasası Kurulu
    VEKİLİ : Av. …

    İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

    YARGILAMA SÜRECİ :
    Dava konusu istem: Davacı şirket tarafından hazırlanan 11/11/2013 tarihli Değerleme Raporu’nda, Sermaye Piyasasında Uluslararası Değerleme Standartları Hakkında Tebliğ’in (Seri VIII, No:45) 2. maddesinin birinci fıkrası ile Sermaye Piyasasında Değerleme Standartları Hakkında Tebliğ’in (III-62.1) 3. maddesine aykırı olarak Uluslararası Değerleme Standartları’nın ilgili maddelerine uyulmadığından bahisle 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun 103. maddesi ile 105. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca 808.500,00-TL idari para cezası uygulanmasına ilişkin … tarih ve … sayılı Sermaye Piyasası Kurulu (Kurul) kararının iptali istenilmiştir.
    İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesince verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararda; davacı şirket tarafından hazırlanan 11/11/2013 tarihli değerleme raporunda belirtilen değer üzerinden satışın gerçekleştirildiği, … ile ilişkili taraflar arasında gerçekleştirilen şirket satın alma işleminin bedelinin tespitinde söz konusu hatalı değerin dikkate alınmasının … tarafından ilişkili taraflara daha yüksek bir bedelin ödenmesine yol açtığı, öte yandan, Denetleme Raporunda da detaylı olarak açıklandığı üzere üç farklı şirketin değerlemesine ilişkin olarak çok sayıda hata yapıldığının sabit olduğu, bu hususlar dikkate alındığında, Sermaye Piyasası Kanunu’na dayanılarak yapılan düzenlemelere, belirlenen standart ve formlara ve Kurulca alınan genel ve özel nitelikteki kararlara aykırı hareket ettiği tespit edilen davacı şirkete, anılan Kanun’un 103. maddesi uyarınca 269.500,00-TL idarî para cezası verilmesine ve idari para cezası tutarının birden fazla kural ihlâli bulunması nedeniyle 105/2. maddesi uyarınca iki kat arttırılarak 808.500,00-TL olarak uygulanmasına ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
    Belirtilen gerekçelerle dava konusu işlem hukuka uygun bulunarak davanın reddine karar verilmiştir.
    Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesince; istinaf başvurusuna konu İdare Mahkemesi kararının usul ve hukuka uygun olduğu ve davacı tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

    TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, değerleme raporunun uluslararası değerleme standartlarına uygun olup olmadığının tespiti için bilirkişi incelemesi yaptırılmadan karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu, dava konusu işlemde ve ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararında III-62.1 sayılı Tebliğ kurallarına yer verildiği, ancak anılan Tebliğin değerleme raporundan sonraki bir tarihte yürürlüğe girdiği, değerleme raporunun Seri: VIII, No.45 sayılı Tebliğe uygun olup olmadığının tespitinin ise finansal anlamda teknik bilgi gerektirdiği, idari para cezasının 6362 sayılı Kanun’un 105/2. maddesine aykırı olarak uygulandığı, yasal kurala aykırı şekilde cezanın üç katı tutarında artırıldığı, idari para cezası tek bir değerleme raporuna istinaden uygulandığından kabahatin birden çok işlenmesi koşulunun gerçekleşmediği, 11/11/2013 tarihli değerleme raporunda mevzuata ve uluslararası değerleme standartlarına aykırılık bulunmadığı ileri sürülmektedir.

    KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, davacının iddialarının yerinde olmadığı, temyiz isteminin reddi ile Bölge İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.

    DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ … DÜŞÜNCESİ : 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun “İdari para cezalarının uygulanması” başlıklı 105. maddesinin ikinci fıkrasının ilk cümlesinde, “Bu Kanunda tanımlanan kabahatlerden birinin idari yaptırım kararı verilinceye kadar birden çok işlenmesi hâlinde, ilgili hükme göre, ilgili gerçek veya tüzel kişiye bir idari para cezası verilir ve verilecek ceza iki kat artırılır.” kuralına yer verilmiştir.
    Aktarılan kural ile, Sermaye Piyasası Kanunu’nda öngörülen özel bir düzenlemeyle, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) “Suçların içtimaı” başlıklı Beşinci Bölümünde yer alan 43. maddede düzenlenen zincirleme suç kavramına paralel olarak “zincirleme kabahat” kurumunun kabul edildiği anlaşılmaktadır. Nitekim, 5237 sayılı Kanun’un “Zincirleme Suç” başlıklı 43. maddesinde de, bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda bir cezaya hükmedileceği, ancak bu cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılacağı kurala bağlanmıştır.
    Bu bakımdan, uyuşmazlığın çözümü için “zincirleme suç/kabahat” kavramı üzerinde durulması gerekmektedir.
    5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’na hâkim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, “Kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza” söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘Kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır.’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır.” şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise TCK’nın “Suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44 (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararı, E:2019/14-44, K:2020/510, Karar tarihi: 08/12/2020).
    Zincirleme suçtan söz edilebilmesi için, öncelikle ortada birden fazla çok suçun bulunması gerekir. Zira Kanun (TCK) aynı suçun “birden fazla işlenmesi”nden söz etmektedir. Bu suçlar icraî veya ihmali nitelikte olabilir. Başlı başına suç teşkil etmeyen davranışlar veya tek bir suçu oluşturan davranışlar, birden fazla olsa bile, zincirleme suçu oluşturmazlar. Örneğin hırsızlık amacıyla bir kimsenin evine girerek birden çok tabloyu almak durumunda olduğu gibi. Burada her bir tablonun alınışı aynı amaca yönelik olduğundan ve birbirini anlık aralıklarla izlediğinden tek hareket sayılır ve dolayısıyla tek suç söz konusu olur (TOROSLU Nevzat, Ceza Hukuku Genel Kısım, 2012, Ankara, s.338).
    Dosyanın incelenmesinden, dava konusu Kurul kararı ile, davacı tarafından hazırlanan 11/11/2013 tarihli değerleme raporunda, Sermaye Piyasasında Uluslararası Değerleme Standartları Hakkında Tebliğ’in (Seri VIII, No:45) 2. maddesinin birinci fıkrası ile Sermaye Piyasasında Değerleme Standartları Hakkında Tebliğ’in (III-62.1) 3. maddesine aykırı olarak Uluslararası Değerleme Standartları’nın ilgili maddelerine uyulmaması nedeni ile davacı şirkete verilen idari para cezasının, bahse konu aykırılıkların birden fazla (12 defa) tekrarlandığı göz önünde bulundurularak 6362 sayılı Kanun’un 105/2. maddesi uyarınca iki kat artırılmasına karar verildiği görülmektedir.
    Bu itibarla, 6362 sayılı Kanun’un 105/2. maddesinde düzenlenen zincirleme kabahat hükmünün uygulanabilmesi için “Kanunda tanımlanan kabahatlerden birinin idari yaptırım kararı verilinceye kadar birden çok işlenmesi” gerektiği, tek bir kabahati oluşturan davranışların zincirleme kabahati oluşturmayacağı, davacının hazırlamış olduğu değerleme raporunda uluslararası denetim standartlarına birden fazla kez aykırı davranılmasının hukukî anlamda bütünlük arz eden bir fiilin parçası olarak tek bir kabahati oluşturduğu (hırsızlık amacıyla bir kimsenin evine girerek birden çok tabloyu almak örneğinde olduğu gibi) anlaşıldığından, davacının işlediği kabahat bakımından uygulanma imkânı bulunmayan zincirleme kabahate ilişkin kural uyarınca uygulanan idarî para cezasının iki kat artırılmasında hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
    Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nca verilen bir kararda, sanığın evin yakınında iken telefonla katılanı tehdit ettikten yaklaşık beş dakika sonra katılanın evine gelerek burada da tehdit suçunun devamı niteliğinde, kesintisiz surette, yakın mekanda ve çok kısa zaman aralığı içinde katılanı silahla tehdit ettiği, hukukî anlamda bütünlük arz eden eylemlerinin tek bir suç oluşturduğu anlaşıldığından, TCK’nın 43/1. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanma imkânının bulunmadığı belirtilmiştir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararı, E:2016/1-793, K:2020/348, Karar tarihi: 07/07/2020).
    Belirtilen gerekçelerle, temyiz isteminin kabulü ile davanın reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararına yönelik olarak yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

    TÜRK MİLLETİ ADINA

    Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 17. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca davacının duruşma istemi yerinde görülmeyerek ve dosya tekemmül ettiğinden yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin gereği görüşüldü:

    HUKUKİ DEĞERLENDİRME :
    Bölge idare mahkemesi kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
    Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

    KARAR SONUCU :
    Açıklanan nedenlerle;
    1. Davacının temyiz isteminin reddine,
    2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararına yönelik olarak yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı temyize konu kararında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, anılan Bölge İdare Mahkemesi kararının ONANMASINA,
    3. Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,
    4. Posta giderleri avansından artan tutarın davacıya iadesine,
    5. Kullanılmayan …-TL yürütmeyi durdurma harcının istemi hâlinde davacıya iadesine,
    6. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 50. maddesi uyarınca, bu onama kararının taraflara tebliğini ve bir örneğinin de … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’ne gönderilmesini teminen dosyanın … İdare Mahkemesi’ne gönderilmesine, 09/03/2021 tarihinde kesin olarak oyçokluğuyla karar verildi.

    (X) KARŞI OY :

    6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun 103. maddesinde; “Bu Kanuna dayanılarak yapılan düzenlemelere, belirlenen standart ve formlara ve Kurulca alınan genel ve özel nitelikteki kararlara aykırı hareket eden kişilere Kurul tarafından yirmi bin Türk Lirasından iki yüz elli bin Türk Lirasına kadar idari para cezası verilir.”; 105. maddesinin ikinci fıkrasında ise, “Bu Kanunda tanımlanan kabahatlerden birinin idari yaptırım kararı verilinceye kadar birden çok işlenmesi hâlinde, ilgili hükme göre, ilgili gerçek veya tüzel kişiye bir idari para cezası verilir ve verilecek ceza iki kat artırılır.” kuralları yer almıştır.
    5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 3. maddesinde, bu Kanun’un hükümlerinin idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanacağı, “Kanunîlik ilkesi” başlıklı 4. maddesinin birinci fıkrasında, hangi fiillerin kabahat oluşturduğu kanunda açıkça tanımlanabileceği gibi, kanunun kapsam ve koşulları bakımından belirlediği çerçeve hükmün içeriğinin, idarenin genel ve düzenleyici işlemleriyle de doldurulabileceği belirtilmiş; ikinci fıkrasında, kabahat karşılığı olan yaptırımların türü, süresi ve miktarının ancak kanunla belirlenebileceği kuralına yer verilmiştir.
    Aynı Kanun’un “İdarî para cezası” başlıklı 17. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında, idarî para cezasının, maktu veya nispi olabileceği, idarî para cezasının, kanunda alt ve üst sınırı gösterilmek suretiyle de belirlenebileceği, bu durumda, idarî para cezasının miktarı belirlenirken işlenen kabahatin haksızlık içeriği ile failin kusuru ve ekonomik durumunun birlikte göz önünde bulundurulacağı belirtilmiş; son fıkrasında ise, idarî para cezalarının her takvim yılı başından geçerli olmak üzere o yıl için 04/01/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca tespit ve ilân edilen yeniden değerleme oranında artırılarak uygulanacağı kuralı yer almıştır.
    6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun 103. maddesiyle her kişiye veya olaya özgü ceza tutarlarının belirlenmesinin mümkün olmaması nedeniyle cezaların bireyselleştirilmesi için yasakoyucu tarafından cezanın alt ve üst sınırları gösterilmekte, ancak bu iki sınır arasında bir ceza belirleme konusunda da idareye takdir yetkisi verilmektedir.
    Alt ve üst sınır arasında idareye bırakılan takdir hakkının makul ve ölçülü olmayan şekilde kullanılması eşitsizliğe, haksızlığa ve keyfiliğe yol açabilecektir.
    Sermaye Piyasası Kurulu’nun, 26/03/2013 tarihli ve 10/363 sayılı, 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu Çerçevesinde Tesis Edilecek İdari Para Cezalarına İlişkin Uygulama Esasları başlıklı ilke kararında; idari para cezası uygulamalarında, ilgililerin Kurul görevlileri ve çalışanları ile süreç içerisinde olan işbirliği, ilgili hakkında daha evvel aynı ihlâl nedeniyle idari para cezası tesis edilmesi, ihlâlin önemliliği, ihlâlin doğurduğu zararın büyüklüğü, ihlâlin gerçekleştirilme şekli, ilgilinin kusurunun yoğunluğu, ilgilinin savunmasındaki samimiyeti, ihlâl nedeniyle doğan zararın tazmini ve/veya aykırılığın giderilip giderilmediği, yatırımcıların zarar görüp görmediği, ilgili tarafından elde edilen menfaatin büyüklüğü gibi kıstaslar çerçevesinde yapılacak değerlendirmeler neticesinde ve bu ölçüde Kanun ile belirlenen alt limitten uzaklaşılması yoluna gidileceği, hizmet birimlerince Kurul Karar Organına sunulacak öneri yazılarında Kanun ile belirlenen alt limitten uzaklaşılarak idari para cezası tesis edilmesi talep edilmesi hâllerinde bu talebin gerekçelerinin de açıkça belirtilmesi gerektiği yönünde düzenlemelere yer verilmiştir.
    6362 sayılı Kanun’un 103. maddesinde belirtilen idarî para cezası yaptırımı konusunda idarenin takdir yetkisini kullanırken Kabahatler Kanunu’nun 17. maddesi ve ilke kararında belirtildiği üzere; kabahatin haksızlık içeriği ile failin kusuru ve ekonomik durumunu birlikte göz önünde bulundurması ve hangi nedenle idarî para cezasının üst sınırdan verildiğinin yargısal denetime imkân verecek şekilde somut olarak ortaya konulması gerekmektedir.
    Dosyanın incelenmesinden, 11/11/2013 tarihli Değerleme Raporu’nda, Sermaye Piyasasında Uluslararası Değerleme Standartları Hakkında Tebliğ’in (Seri VIII, No:45) 2. maddesinin birinci fıkrası ile Sermaye Piyasasında Değerleme Standartları Hakkında Tebliğ’in (III-62.1) 3. maddesine aykırı olarak Uluslararası Değerleme Standartları’nın ilgili maddelerine uyulmaması nedeniyle 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun 103. maddesi uyarınca davacı şirkete uygulanacak idari para cezasının tespitinde 2013 yılı için üst sınır olan 269.500,00-TL’nin esas alındığı, bahse konu aykırılıkların birden fazla (12 defa) tekrarlandığı göz önünde bulundurularak idari para cezasının Kanun’un 105/2. maddesi uyarınca iki kat artırılmasına ve davacı hakkında toplam 808.500,00-TL tutarında idari para cezası uygulanmasına karar verildiği görülmektedir.
    Ancak, davalı idare tarafından idarî para cezasının hangi nedenle üst sınırdan verildiğinin somut bilgi ve belgelerle ortaya konulamadığı gibi, bu konuda Kurul kararında herhangi bir açıklama da getirilmediği anlaşılmaktadır.
    Öte yandan, Sermaye Piyasası Kanunu’nun 105/2. maddesinde yer verilen kural ile, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Suçların içtimaı” başlıklı Beşinci Bölümünde yer alan 43. maddede düzenlenen zincirleme suç kavramına paralel olarak zincirleme kabahat kurumunun kabul edildiği anlaşılmaktadır. Nitekim, 5237 sayılı Kanun’un “Zincirleme Suç” başlıklı 43. maddesinde de, bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedileceği, ancak bu cezanın, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılacağı kurala bağlanmıştır.
    Bu bakımdan, uyuşmazlığın çözümü için “zincirleme suç/kabahat” kavramı üzerinde durulması gerekmektedir.
    5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’na hâkim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, “Kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza” söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘Kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır.’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır.” şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise TCK’nın “Suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44 (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararı, E:2019/14-44, K:2020/510, Karar tarihi: 08/12/2020).
    Zincirleme suçtan söz edilebilmesi için, öncelikle ortada birden fazla çok suçun bulunması gerekir. Zira Kanun (TCK) aynı suçun “birden fazla işlenmesi”nden söz etmektedir. Bu suçlar icraî veya ihmali nitelikte olabilir. Başlı başına suç teşkil etmeyen davranışlar veya tek bir suçu oluşturan davranışlar, birden fazla olsa bile, zincirleme suçu oluşturmazlar. Örneğin hırsızlık amacıyla bir kimsenin evine girerek birden çok tabloyu almak durumunda olduğu gibi. Burada her bir tablonun alınışı aynı amaca yönelik olduğundan ve birbirini anlık aralıklarla izlediğinden tek hareket sayılır ve dolayısıyla tek suç söz konusu olur (TOROSLU Nevzat, Ceza Hukuku Genel Kısım, 2012, Ankara, s.338).
    6362 sayılı Kanun’un 105/2. maddesinde düzenlenen zincirleme kabahat hükmünün uygulanabilmesi için “Kanunda tanımlanan kabahatlerden birinin idari yaptırım kararı verilinceye kadar birden çok işlenmesi” gerektiği, tek bir kabahati oluşturan davranışların zincirleme kabahati oluşturmayacağı, davacının hazırlamış olduğu değerleme raporunda uluslararası denetim standartlarına birden fazla kez aykırı davranılmasının hukukî anlamda bütünlük arz eden bir fiilin parçası olarak tek bir kabahati oluşturduğu (hırsızlık amacıyla bir kimsenin evine girerek birden çok tabloyu almak örneğinde olduğu gibi) anlaşıldığından, davacının eylemi bakımından uygulanma imkânı bulunmayan zincirleme kabahate ilişkin kural uyarınca uygulanan idarî para cezasının iki kat artırılmasında hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
    Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu, sanığın evin yakınında iken telefonla katılanı tehdit ettikten yaklaşık beş dakika sonra katılanın evine gelerek burada da tehdit suçunun devamı niteliğinde, kesintisiz surette, yakın mekanda ve çok kısa zaman aralığı içinde katılanı silahla tehdit ettiği, hukukî anlamda bütünlük arz eden eylemlerinin tek bir suç oluşturduğu anlaşıldığından, TCK’nın 43/1. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanma imkânının bulunmadığını belirtmiştir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararı, E:2016/1-793, K:2020/348, Karar tarihi: 07/07/2020).
    Açıklanan nedenlerle, dava konusu Kurul kararında hukuka uygunluk bulunmadığı ve işlemin iptali gerektiği düşüncesiyle, temyiz talebinin kabulü ile davanın reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararına yönelik olarak yapılan istinaf başvurusunun reddi yönündeki Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği oyu ile karara katılmıyorum.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir