Danıştay 13. Daire, Esas No: 2015/4661, Karar No: 2021/4060
Danıştay 13. Daire Başkanlığı 2015/4661 E. , 2021/4060 K.
“İçtihat Metni”
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2015/4661
Karar No:2021/4060
TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … Medya TV Hizmetleri A.Ş.
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : … Kurumu
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN KONUSU : … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Kayseri il merkezine yönelik olarak UHF-V bandı 55. TV kanalından ”…” logosu ile izinsiz televizyon yayını yapıldığından bahisle 6112 sayılı Kanun’un 33. maddesi uyarınca izinsiz yayının durdurulması yönünde davacı şirketin uyarılmasına ilişkin … gün ve … sayılı işlemle bildirilen … tarih ve … sayılı Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (Üst Kurul) kararının kendisine yönelik kısmının iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi’nce verilen kararda; davalı idarece davacının karasal ortamda yayın lisans müracaatı bulunduğu kabul edilmekle birlikte, Kayseri iline yönelik herhangi bir izin verilmediği, davacı şirketin Kayseri il merkezine yönelik davalı idarenin bilgisi ve izni dahilinde televizyon yayını yaptığına ve davacının iddiasını doğulayacak şekilde davalı Üst Kurulca müracaatının uygun bulunduğu ve izin verildiğine ilişkin olarak dava dosyasında herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığı, davalı Kurumca yapılan savunmada da kayıtlarının tetkikinden davacı şirkete yayın yapma izni verilen yerler arasında belirtilen ilin bulunmadığının belirtildiği, bu durumda 03/03/2011 tarih ve 27863 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun’u yürürlükten kaldıran 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun ile konu hakkında yeni hukuki düzenlemeler getirildiği, söz konusu Kanun’un Geçici 4. maddesinin 1. fıkrası ile yeni Kanun’a göre uygulama yapılıncaya kadar geçecek süre içinde eski Kanun’un Geçici 6.maddesi kapsamında yayında olan kuruluşların, müsaade edilen yerleşim yerleri ile sınırlı olarak yayınlarına devam etmelerine imkan tanınarak yeni bir geçiş süreci öngörüldüğü ve davacı kuruluşun, iddialarının aksine, 3984 sayılı Kanun’un Geçici 6. maddesi kapsamında Kayseri il merkezine yönelik televizyon yayını yapma izni bulunmadığı gözününe alındığında; davaya konu Kurul kararında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle dava konusu işlem hukuka uygun bulunarak davanın reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, idarece yayının durdurulması istenen yerde yıllar öncesinden ve Kurul’a bildirim yaparak mevzuata uygun olarak yayına başlandığı, 1995 yılından bu yana ihalenin sonuçlandırılamadığı, bütün yayıncıların bu geçici duruma göre yaklaşık 20 yıldır yayın yaptığı, kuruluşlarının da …Televizyon A.Ş. ve … Yayıncılık Prodüksiyon ve Telekomünikasyon Sanayi Ticaret A.Ş. (… Yayıncılık) adına Kurul’un talebi doğrultusunda yayın yapılan yerleşim yerlerine yönelik olarak 2003 yılında bildirimde bulunduğu, Kurul tarafından yayın yapılan yerlerin teknik bilgisinin istenmesi üzerine 19/10/2005 tarihli yazı ekinde liste olarak yayın yaptığı yerleri frekanslarının bildirildiği, bu bildirimlerde … Yayıncılık’ın Kayseri il merkezinde de yayını olduğunun görüldüğü, sonrasında … Televizyon A.Ş. (…) ve … Yayıncılık’ın (…Tv) birleştiği, bu birleşme ile …Tv’nin sahip olduğu hakların, …’e geçtiği, Kayseri iline yönelik yayın hakkının da … televizyonuna geçtiği, daha sonrasında da, Kurul izni ile … televizyonunun T1 Ulusal Yayın Hakkının logo değişimi ile şirketlerine devredildiği, … televizyonunun, … televizyonunun yayın yapma hakkı olan yerlerde yayın yaptığı, kayıtlara göre, Kayseri iline yönelik olarak Kurul’a bildirim yapılarak yıllardır yayın yapıldığı, davalarının dayanağı olan 2005 tarihli listelerin Kurul tarafından yayın yapılan yerlerin teknik bilgisinin istenmesi üzerine taraflarınca verildiği, yani Kurul’un bu yerlerden yayın yapıldığını bilmekte olduğu ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, davacı yayın kuruluşunun şirket birleşmesi ve unvan değişikliği sonucu yayın haklarının mevcut olduğu, 6112 sayılı Kanun’un Geçici 4. maddesinin 1. fıkrası ile sıralama ihalesi yapılarak yayın lisansı verilinceye kadar geçecek süre içerisinde mülga 3984 sayılı Kanun’un Geçici 6. maddesi uyarınca yayında olan kuruluşların Kanun’un yayımlandığı tarihte (03/03/2011) yayında oldukları yerleşim yerleri ile sınırlı olmak kaydıyla devam etmelerinin öngörüldüğü, davacı kuruluşa … tarih ve … sayılı yazı ile yıllık frekans kullanım ücreti tahakkuk ettirildiği, gerek 6112 sayılı Kanun gereği davacı kuruluş tarafından 31/05/2011 tarihli yazı ile yapılan bildirim, gerekse Kurul kayıtlarına göre yapılan değerlendirme sonucunda kuruluşun Kayseri il merkezinden yayın yapma hakkı bulunmadığı belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’IN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler ile Dairemizin 11/03/2021 E:2015/4661 sayılı ara kararına verilen cevaplar incelendikten sonra gereği görüşüldü:
HUKUKİ DEĞERLENDİRME :
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin reddine,
2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddi yolundaki … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı temyize konu kararında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından anılan Mahkeme kararının ONANMASINA,
3. Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,
4. Dosyanın anılan Mahkeme’ye gönderilmesine,
5. 2577 sayılı Kanun’un Geçici 8. maddesi uyarınca, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (on beş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 30/11/2021 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
(X) KARŞI OY
3984 sayılı mülga Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun ile, radyo ve televizyon yayınlarının düzenlenmesine ve RTÜK’ün kuruluş, görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin esas ve usuller belirlenmiştir. Bunlara ilave olarak geçici maddelerde Kanun’un yürürlüğünden önceki durum da dikkate alınmış ve Kanun yürürlüğe girmeden önce fiilen radyo ve televizyon yayıncılığına başlamış olan özel kuruluşların yeni hukuki duruma intibakına ve yeni uygulamaya ilişkin düzenlemeler yapılmıştır.
Mülga 3984 sayılı Kanun’un Geçici 6. maddesinde, “Üst Kurul, kendi oluşumu ile yayın izni ve lisansı vermeye başlayacağı tarihe kadar geçecek süre zarfındaki radyo ve televizyon yayınları rejimini ayrıca ve öncelikle düzenler.
Bu süre zarfında kullanılmakta olan kanal ve frekanslar, kullananlar için herhangi bir suretle müktesep hak teşkil etmezler. Ancak, Üst Kurul yayın izni verip kendilerine kanal ve frekans bandı tahsis edilen radyo ve televizyonlara; yayına geçmeleri için kendilerine verilen süre sonuna kadar 29’uncu maddenin son fıkrasının son cümlesi tatbik edilmez.” kuralı yer almıştır.
Mülga 3984 sayılı Kanun’un 20/04/1994 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra ulusal radyo ve televizyon frekans planı hazırlanmış ve hazırlanan yönetmelikler çerçevesinde yayın lisansı ve yayın izni verilmek üzere başvurular alınmıştır. Lisans başvurusu kabul edilen radyolar bu tarihten itibaren RTÜK’ün sıralama ihalesi yapmasını ve karasal yayın lisanslarının verilmesini beklemeye başlamışlardır.
1994 yılından itibaren uygulanan 3984 sayılı Kanun, 15/02/2011 tarih ve 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un yürürlüğe girmesi ile ilga edilmiştir.
6112 sayılı Kanun’un “Kanal ve frekanslarla ilgili geçiş hükümleri” kenar başlıklı Geçici 4. maddesinde, “(1) Üst Kurulca sıralama ihalesi yapılıp, karasal yayın lisansları verilene kadar geçecek süre içerisinde, sadece 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun’un geçici 6’ncı maddesi uyarınca karasal ortamda yayında olan radyo ve televizyon kuruluşları, Üst Kurulca yayın yapmalarına müsaade edilmiş olan yerleşim yerleri ile sınırlı olmak kaydıyla, yayınlarına devam ederler. Bu kuruluşlardan, 41’inci maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen kanal ve frekans yıllık kullanım bedeli, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren tahsil edilir. Kanal ve frekans kullanım bedelini 42’nci maddeye göre ödemeyen veya karasal yayın lisansları için sıralama ihalesinin yapılmasının ardından tahsise hak kazanmayan kuruluşların karasal yayınları bir ay içinde Üst Kurulca durdurulur. Sıralama ihalesinde tahsise hak kazanan kuruluşların yayınları Üst Kurulca belirlenen takvimde, daha önce yayın yaptıkları kanal ve frekanslardan, tahsis edilen kanal, multipleks kapasitesi ve frekanslara taşınır.” kuralına yer verilmiştir.
Gerek 3984 sayılı Kanun’un gerekse 15/02/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6112 sayılı Kanun’un emredici hükümlerine rağmen, geçen zaman zarfında ön şartları yerine getirmiş müracaatçı kuruluşlara yayın izni ve lisans vermekle görevlendirilen RTÜK, usulüne uygun bir sıralama ihalesi gerçekleştirerek kanal veya frekans tahsisi yapamamıştır.
Anayasa Mahkemesi’nin 14/10/2015 tarihli, B.No:2013/1429 sayılı kararında; 1995 yılında ulusal radyo (R1) lisans başvurusu bulunan ve belirtilen yıldan itibaren İstanbul ilinde yayın yapmaktayken yayınlarına ara veren yayıncı kuruluşun, izin almadan yayın yaptığından bahisle RTÜK tarafından yayınlarının durdurulması ile ilgili olarak açtığı davanın yerel mahkeme tarafından reddedilmesi, kararın Danıştay’ca onanması ve karar düzeltme isteminin reddedilerek kesinleşmesi neticesinde yapılan bireysel başvuru üzerine, müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olmadığı kanaatine varılarak, başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlâl edildiğine karar verilmiş, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca ihlâli ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’nun 18/10/2017 tarihli, B.No:2014/11028 sayılı Bizim FM Radyo Yayıncılığı ve Reklamcılık A.Ş. kararında ise; yayınlarına ara veren ve yeniden yayına başlama talebi kabul edilmeyen yayıncı kuruş tarafından radyo yayını yapmak amacıyla yapılan başvuruların, RTÜK tarafından frekans tahsisine ilişkin sıralama ihalesi yapılamadığı gerekçesiyle reddedilmesinin ve frekans tahsisi için gerekenlerin yapılmamasının, düşüncenin iletilmesini ve dolaşımını gerçekleştiren yayın hakkını olumsuz olarak etkileyen yapısal bir sorun olduğu tespit edilmiştir. Kararda, ilgili Kanun’da emredici hükümler bulunmasına rağmen geçici rejimin sonlandırılmamasının, fiili olarak yayınlarına devam eden yayın kuruluşları ile yayın yapmak isteyen kuruluşlar arasında eşitsiz uygulamaların doğmasına neden olduğu ve bu durumun devam ettiği ifade edilmiştir. Ayrıca ilgili kanun ve yönetmelik hükümlerinin, idari kararların ve mahkeme kararlarının, başvurucunun yayına başlaması için kendisine ne zaman radyo frekansı verileceğini yeterli derecede öngörmesine imkân vermediğine ve bir bütün olarak öngörülebilirlik şartını yerine getirmediğine de vurgu yapmıştır. Son olarak, frekans tahsisinin yapılamaması nedeniyle yeni kuruluşlara yayın izni verilmemesinin, özellikle radyoculuk sektöründe rekabeti düşürme etkisine işaret edilmiş; yirmi dört yıl gibi oldukça uzun bir zaman diliminde ulusal medyanın çeşitliliğinin korunması yönünde tedbirlerin alınmamış olmasının, bu alandaki rekabeti engellediği ve demokratik bir toplumda yaşamsal önemdeki ifade ve basın özgürlüklerine zarar verdiği kabul edilmiştir. Bu bağlamda devletin medyada etkili çoğulculuğu sağlamak ve medya organlarının basın ve haber verme özgürlüğünü güvence altına almak için gerekli yasal ve idari düzenleme yapma ve var olan mevzuatı etkili bir şekilde işletme pozitif yükümlülüğünü yerine getirmediğini ifade eden Anayasa Mahkemesi, ifade ve basın özgürlüklerinin ihlâl edildiğine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi, söz konusu eksikliğin yapısal bir sorun oluşturduğunu, karasal radyo yayıncılığının organize edilerek sınırlı bir sayısı olan kanal ve frekansların, koşullarını yerine getiren kişiler arasında yayın yapmalarına olanak sağlayacak biçimde ve hakkaniyete uygun olarak tahsislerinin sağlanması suretiyle düzen kurulmadığı takdirde sorunun devam edeceğini ve bu durumun Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde korunan ifade ve basın özgürlüklerinin devamlı olarak ihlâli anlamına geleceğini kabul etmiştir.
Anılan kararda, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesi yönünden yapılan değerlendirmede; “İfade özgürlüğü ile basın özgürlüğünün … ihlâli, karasal radyo yayını için frekans tahsis edilmemesi şeklinde yapısal bir sorundan kaynaklanmaktadır. Derece mahkemelerince idari işlem niteliğinde karar verilemeyeceğinden ihlâlin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesi kararında gösterildiği şekilde ihlâlin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için kararın bir örneğinin ilgili kuruluş olan RTÜK’e gönderilmesi gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin işbu kararı yapısal bir ihlâlin tespiti mahiyetinde ve ihlâlin sonuçlarının ortadan kaldırılması yönünde olduğundan münhasıran başvurucuya frekans tahsis edilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz.” denilerek, kararın bir örneğinin ifade ve basın özgürlüğünün ihlâlinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için RTÜK’e gönderilmesine, hukuki yarar bulunmadığından yeniden yargılama yapılması talebinin reddine karar verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin 10/01/2018 tarihli, B.No:2014/13819 sayılı kararında; Müjde FM ismiyle İstanbul ilinde radyo yayıncılığı yapmakta olan başvurucunun, 30/05/2011 tarihli dilekçesiyle yerel radyo yayın lisansının ulusal radyo yayın lisansına dönüştürülmesi için yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı davanın yerel mahkeme tarafından reddedilmesi, kararın Danıştay’ca onanması ve karar düzeltme isteminin reddedilerek kesinleşmesi neticesinde yapılan bireysel başvuru üzerine, “Somut olayda başvurucunun ihlâl iddialarının temeli, idare tarafından sıralama ihalesi yapılmamasına dayanmaktadır. Anayasa Mahkemesi, söz konusu eksikliğin yapısal bir sorun oluşturduğunu, karasal radyo yayıncılığının organize edilerek sınırlı bir sayısı olan kanal ve frekansların, koşullarını yerine getiren kişiler arasında yayın yapmalarına olanak sağlayacak biçimde ve hakkaniyete uygun olarak tahsislerinin sağlanması suretiyle düzen kurulmadığı takdirde sorunun devam edeceğini ve bu durumun Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde korunan ifade ve basın özgürlüklerinin devamlı olarak ihlâli anlamına geleceğini kabul etmiştir (Bizim FM Radyo Yayıncılığı ve Reklamcılık A.Ş. [GK], § 67). Anayasa Mahkemesi’nin anılan kararından sonra idare tarafından söz konusu yapısal sorunun giderilmesine yönelik olarak herhangi bir işlem yapılmadığı ve sorunun devam ettiği anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın ifade özgürlüğüne ilişkin 26. maddesinin birinci fıkrasının ve basın özgürlüğüne ilişkin 28. maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarının ihlâl edildiğine karar verilmesi gerekir.” denilerek, kararın bir örneğinin ifade ve basın özgürlükleri ihlâlinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için RTÜK’e gönderilmesine karar verilmiştir.
Benzer bireysel başvurularda Anayasa Mahkemesi’nin 08/02/2018 tarihli, B.No:2015/3369 sayılı; 08/02/2018 tarihli, B.No:2015/7019 sayılı ve 21/02/2018 tarihli, B.No:2015/14943 sayılı kararlarında, Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlâl edildiğine, kararın bir örneğinin ifade ve basın özgürlükleri ihlâlinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için RTÜK’e gönderilmesine karar verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi 14/10/2015 tarihli, B.No:2013/1429 sayılı kararında, ifade özgürlüğünün ihlâlinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapmak üzere dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine karar vermiş iken, gerek 18/10/2017 tarihli, B.No:2014/11028 sayılı kararında ve gerekse daha sonra verdiği yukarıda belirtilen bireysel başvuru kararlarında, kararın bir örneğinin ifade ve basın özgürlükleri ihlâlinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için RTÜK’e gönderilmesine karar vermiştir. Fakat Anayasa Mahkemesi’nin anılan kararlarında, idare tarafından söz konusu yapısal sorunun giderilmesine yönelik olarak herhangi bir işlem yapılmadığı ve sorunun devam ettiği açıkça belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin anılan kararlarına rağmen, bugüne kadar RTÜK tarafından ihlâlin sonuçlarının ortadan kaldırılması ve sorunun giderilmesi için herhangi bir işlem yapılmamıştır.
Anayasa Mahkemesi’nin 14/10/2015 tarihli, B.No:2013/1429 sayılı kararı gereğince, ifade özgürlüğünün ihlâlinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için dosyanın gönderildiği … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla, “davacı yayın kuruluşunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlâl edildiği kanaatine varıldığı, davacı şirketin durumunun davalı idare tarafından, 3984 sayılı Kanun ve ilgili Yönetmelik uyarınca yayıncı kuruluşlarca yerine getirilmesi gereken idarî, malî ve teknik şartlar yönünden ve Kanun’un Geçici 6. maddesi dikkate alınarak ve yayınlarına ara veren statüsünde bulunduğu gözetilerek değerlendirilmesi gerektiği, dava konusu işlemin bu hâliyle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlâli sonucunu doğurduğu” gerekçesiyle yayın durdurma işleminin iptaline karar verilmiş ve bu karar Danıştay Onüçüncü Dairesi’nin 03/07/2019 tarih ve E:2016/4155, K:2019/2332 sayılı kararıyla onanmıştır. Anılan yargı kararlarının hukuki sonucu olarak, RTÜK tarafından sıralama ihalesi yapılmamış olsa da, idari, mali ve teknik yönden bir değerlendirme yapılarak yayıncı kuruluşun koşullarının uygun olması hâlinde sıralama ihalesi yapılıncaya kadar yayın izni verilmesi ve böylece yeniden yapılan yargılama sonucu ifade ve basın özgürlüğünün ihlâlinin sonuçlarının giderilmesi mümkün bulunmaktadır.
Her ne kadar Anayasa Mahkemesi tarafından sonradan verilen bireysel başvuru kararlarında, ifade ve basın özgürlükleri ihlâlinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılması yerine, kararın bir örneğinin RTÜK’e gönderilmesine karar verilmiş olsa da, RTÜK tarafından ihlâlin sonuçlarının ortadan kaldırılması ve sorunun giderilmesi için bugüne kadar herhangi bir işlemin yapılmadığı dikkate alındığında, Anayasa Mahkemesi’nin ihlâlin varlığını tespit ettiği benzer uyuşmazlıklar açısından yargı mercilerinin görmekte oldukları davalarda, mevcut ihlâlin sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde karar verilmesi hukuk devleti ilkesinin bir gereğidir. Yargı merciinin benzer uyuşmazlıklar açısından Anayasa Mahkemesince tespit edilmiş ihlâlin varlığını bildiği hâlde ihlâlin sonuçlarını giderecek şekilde karar vermemesi, devam eden ihlâli görmezden gelmesi anlamına gelecektir ki hukuk devleti ilkesinin Anayasal bir kural olduğu ülkemizde böyle bir durumu kabul etmek mümkün değildir.
Bakılan uyuşmazlıkta, RTÜK tarafından öncelikle 3984 sayılı Kanun ve ilgili Yönetmelik uyarınca yayıncı kuruluşlarca yerine getirilmesi gereken idarî, malî ve teknik şartlar yönünden değerlendirme yapılarak sıralama ihalesi yapılıncaya kadar yayın izni verilip verilemeyeceğinin tespiti yerine, doğrudan yayının durdurulması yönünde tesis edilen dava konusu işlemin Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlâli sonucunu doğurduğu anlaşıldığından iptali gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Belirtilen nedenlerle, davanın reddine ilişkin Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesi gerektiği oyu ile karara katılmıyorum.