Bakan Bozdağ, “Türk Hukuk Sisteminde Aile, Çocuk, Kadın Çalıştayı”na katıldı
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Yargıtay, Adalet Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından düzenlenen “Türk Hukuk Sisteminde Aile, Çocuk, Kadın Çalıştayı”na katıldı.
Çalıştay’a Bakan Bozdağ ile birlikte Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu, HSYK Başkanvekili Mehmet Yılmaz, Adalet Bakan Yardımcısı Bilal Uçar ve Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek de katıldı.
Çalıştayın açılışında konuşan Bakan Bozdağ şunları söyledi:
ANAYASAMIZ AİLEYİ TÜRK TOPLUMUNUN TEMELİ KABUL ETMEKTEDİR
Anayasamız aileyi Türk toplumunun temeli kabul etmektedir. Gerçekten sağlıklı bir toplum, güçlü bir toplum, sağlam bir aileyi zorunlu kılar. Bireyselleşme yönündeki tartışmalar ve gelişmeler bana göre aile bakımından önemli tehlikelerden, tehditlerden birisini oluşturmaktadır. Bireyselleşmeyi, aileyi yok etmek veya ailenin içindeki sevgi, saygı bağlarını azaltmak, zayıflatmak olarak görmek ve değerlendirmek yerine ailenin de kendi özelliklerini koruyarak ama yine de insanların özgür birer birey olmalarını temin edecek şekilde geliştirmek ve buna dair çalışmaları elbette çoğaltmamız lazımdır. Toplumda yaygınlaşan şiddet kadına karşı, çocuklara karşı ve başka alanlara karşı suçların çoğalmasına baktığımızda elbette bunun pek çok sebebi olabilir. Ama bunların sebeplerinden bir tanesi de aile ocağının, aile okulunun, anne ve babanın çocukları yetiştirme konusundaki verdikleri eğitimin zayıflamış olduğunu da gözler önüne sermemiz ve bu konuda da ciddi tedbirleri almamız gerektiğini buradan özellikle ifade etmek isterim. Çünkü kanunları değiştirmek, cezaları artırmak, suç işleyene en ağır cezayı vermek toplumdaki suçları önlemiş olsaydı, idam cezasının olduğu günlerde Türkiye’de terör biterdi.
Suç işleyenler esasında ceza kanunu maddelerine bakıp, “ben gece işlersem bu kadar, gündüz işlersem bu kadar, kapalı yerde işlersem bu kadar, çocuğa karşı kadına karşı işlersem şu kadar” ceza alırım hesabını yapıp, ondan sonra çıkan matematiksel sonuca göre suç işlemiyor. Belki profesyonel örgütler için, çıkar amaçlı suç örgütleri için belki çok azda olsa bu yapılabilir dene bilir ama diğer suçlarla ilgili baktığınız zaman böyle bir hesaplamanın içerisinde hiç kimsenin olmadığını da görüyoruz.
ADALET BAKANLIĞI’NIN YÜRÜTTÜĞÜ ÇALIŞMALAR
Cezaların çokluğu, infaz sisteminin niteliği elbette ki suçların işlenmesi konusunda caydırıcı bir fonksiyona sahiptir. Ama bilmemiz gerekir ki tek başına bu iş yeterli değildir. Onun içinde değerli hocamızın da ifade ettiği gibi suçların işlenmesini önleyici mekanizmaları daha da çoğaltmamız gerekir. Hukuk sistemimizin içerisinde de uygulamalarımızın içerisinde de bunu artırmamız lazım. Tıpkı koruyucu sağlık olduğu gibi koruyucu bir hukuk mekanizmamızın, önleyici bir hukuk anlayışımızın olması geliştirilmesi son derece önemlidir. Bu anlamda Adalet Bakanlığı’nın yürüttüğü çalışmalar içerisinde belki bu önleyici hukuk anlayışına zemin teşkil edecek çok önemli bir çalışmayı yaptığımızı buradan ifade etmek istiyorum.
Adli Veri Bankası olarak nitelendirdiğimiz bir veri bankası kurma hazırlığımız var. Vatandaşlarımız ilgili kişiler buradan Türkiye’ye dair adli bütün istatistikleri anonimleştirilmiş bir biçimde elde etme imkanı bulacaktır.
Örneğin kadına karşı şiddet başlığıyla ilgili arama girildiğinde; en çok hangi ilde işleniyor, en çok hangi ilçede, hangi beldede veya hangi mahalle, hangi köyde, gece gündüz mevsimler, eğitim durumu bunlarla ilgili ne kadar konuyla ilgili aklınıza soru geliyorsa bu soruların tamamının cevabını burada görebilme imkanı vardır. Bu cevapları alan Milli Eğitim Bakanlığı, Aile Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve diğer ilgili kurumlar, kuruluşlar kendilerine plan program yaparken bunlardan istifade edecekler ve önleyici mekanizmaları oralarda nasıl geliştireceklerini karara bağlayıp, uygulayacaklardır. Son derece önemli bir çalışma olduğunu buradan özellikle vurgulamak isterim. Hem hukuk sistemimizin gelişmesi bakımından, hem aksayan yönlerimizi görmemiz bakımından, hem de Türkiye’de suç ve ceza ile ilgili gerçek bir fotoğrafın ortaya çıkması bakımından hepimiz için son derece önemli ve yol gösterici bir çalışma olacağını buradan ifade etmek isterim. 1 Ocak 2017 tarihi itibariyle veri bankasını uygulamaya koyuyoruz tabi verilerin toplanması zaman alacaktır. Verilerin toplanması zaman alacaktır ama bu önemli değil çünkü sağlıklı bir sistem kuruyoruz. Bir sene sonra 2017’nin verilerini alabileceğiz ve ondan sonraki her yılda bu veriler üzerinden sağlıklı çalışmalar önleyici hukuk bakımından da ciddi adımlar atabilme imkanını elbette bulacağız şimdiden bunun hayırlı olmasını diliyorum. Çok değerli uzmanlar bu çalışmayı yapıyorlar belki de bu çalışma dünyada da örnek olacak ilk çalışmalardan birisi olacaktır.
KADIN VE ERKEK ARASINDAKİ EŞİTLİĞİ
Kadın konusunda hükümetlerimiz döneminde çok ciddi adımlar atıldı. Az önce de ifade edildi Anayasanın onuncu maddesi eşitliği düzenliyor, kadın ve erkek arasındaki eşitliği hayata geçirmekle devleti yükümlü kılan bir anlayış 2004’de Anayasamıza girdi ama görüldü ki zaman içerisinde devletin yükümlülüklerini yerine getirmesi halinde dahi bu eşitsizliğin ortadan kalkması mümkün değil bunun kalkması için eşitlik ilkesine aykırı bazı yasal düzenlemeler gerekebilir, bazı idari tasarruflar gerekebilir, bazı uygulamalar gerekebilir buda yargıdan dönebilir. Bu nedenle Anayasanın 10’uncu maddesine bu maksatla yapılacak düzenlemelerin Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı yorumlanamayacağına dair bir kuralda hukukumuzun içerisine konuldu. Kadınlar arasında bizim hukuk sistemimiz çok ciddi ayrımları içeriyor esasında toplumdaki bakış yasaların maddelerine de yansımış Türk Ceza Kanununa baktığımızda kadınlar ile ilgili ceza kanunu kendi içinde ayrımlar içeriyor örneğin; kız diyor, kadın diyor, dul diyor, bekar diyor, pek çok farklı farklı nitelendirmeleri görüyoruz ve bu nitelendirmeler nedeniylede toplumun bakışı farklı farklı oluyor yani tek bir bakış açısını bizim hukukumuz maddelerine maalesef yansıtmamıştır. Ceza uygulamasına baktığımızda da aynı şey var örneğin bir kadın namus veya şerefini koruma Saik’iyle çocuğunu öldürmesi halinde bizim ceza mevzuatımız buna ceza indirimi öngörmüştür, adeta teşvik belgesi veriyor. Siz namusunuzu şerefinizi toplum içerisinde ki haysiyetinizi korumak için bir günah dan olan bir çocuğu öldürdüğünüz takdirde cezanız şu kadar indirimli olur diye bizim cezamız kendi yazıyor bunu gayri meşru bir ilişkide olsa o çocuğun bir günahı var mı? bir masumu öldürmeye ödül veren bir ceza kanunu cahiliye döneminin Arap anlayışının yirmi birinci yüzyıldaki farklı versiyonu almaktan başka bir şey değildir bunu da 2004 yılında yürürlüğü giren Yeni Ceza Kanunu’yla beraber tamamen ortadan kaldırdık. Bununla beraber önemli bir değişime imza attık. Tabi kadına karşı cinayetlerle ilgili yine sıkıntılar vardı bununla ilgili sadece usul’e karşı yapılan cinayetler daha ağır cezayı gerektirirken eşe ve kardeşe karşı yapılan cinayetleri de nitelikli cezalandırmanın kapsamı içerisine alan bir başka adım atıldı, buda yine kadına karşı bu cinayetlerle ilgili neler yapılabilir ceza hukukundaki tartışmaların hukukumuza somut yansımalarından bir tanesi olmuştur.”
KADINA KARŞI ŞİDDET
Kadına karşı şiddetle ilgili de yine Türk ceza kanununda çok önemli değişiklikler yaptık. Şiddetin resen takibi gerekli suçlar arasına konmuş olması bu anlamda son derece önemli bir gelişmedir aile için tecavüzün suç sayılması yine son derece önemli gelişmelerdir. Cinsel saldırı suçlarının çok ağır cezai yaptırımlara bağlanması infazının da terör suçlarına uygulanan infaz ile aynı hale getirilmesi bu konuda son derece ciddi önemli adımlardır ama ben sayın hocam gibi düşünmüyorum bütün bu yaptığımız düzenlemeler, bu alandaki suç işleme oranını düşürmemiştir. Bu konunun sadece cezaları arttırarak, infazı arttırarak halledilebilecek konular olmadığını buradan bir kez daha ifade etmek isterim her olay olduğunda en ağır cezayı verelim demek bu olayları sona erdirmez çünkü bizim hukukumuzda idam yok yerine ağırlaştırılmış müebbet var eşe çocuklara kardeşe karşı işlenen cinayet zaten idam cezasının mukabili hukukumuzda ki cinayet gibidir en ağır cezayı alıyor ama gene devam ediyor. Onun için bizim burada mutlaka cezalar olmalı caydırıcı olmalı ama onun yanında da bu işin ceza ve suç politikası dışında politikalarla nasıl suçun işlenmesini azaltırız önleriz bunun üzerinde bence cezadan daha fazla durmalıyız. Ceza sonuç itibariyle suç işlendikten sonra devreye giren bir mekanizma, suç işlenmezse ceza muhakemesi kanunu devreye girmiyor, infaz kanunu devreye girmiyor bunların hepsi iş olup bittikten sonra devreye giriyor, bizim problemimiz suç işlendikten sonra devreye giren mekanizmalarda değil, suçun işlenmesinden önce işletilmesi gereken mekanizmalarda olduğuna yürekten inanıyorum, onun için bu çalıştay da bu mekanizmaların neler olabileceği hususu üzerinde çok detaylı bir şekilde hükümetimize yol gösterecek öneriler ortaya çıkarılırsa elbette biz bundan çok ciddi bir şekilde istifade ederiz.”
KADINLA ERKEK ARASINDAKİ UYUŞMAZLIKLARDA DEVLETİN MÜDAHALESİ
“Aile içi şiddetin kadınla erkek arasındaki uyuşmazlıklarda devletin bu kadar polisiyle askeriyle hakimiyle psikoloğuyla sosyal çalışmacısıyla uzmanıyla bu kadar kadınla erkeğin arasına girmesi ne kadar doğru? Acaba kadınla erkeğin yuvasını kurtarmasına, şiddetin son bulmasına, aile birlikteliğinin daha iyi hale gelmesine mi katkı sağlıyor, yoksa bu uygulamalar kadın ve erkeği bir araya getiremez hale mi getiriyor? Bunun üzerinde ciddi olarak durmamız lazım. Bazı kadın örgütlerinin eleştirilerinden çekinmeden durmamız lazım. Evden uzaklaştırma cezası verdiğimiz kadın veya erkeğin kaçı daha sonra bir araya geldi, yuvasını bir arada tuttu? Kaçı şiddete son verdi? Bunların kaçı cinayetle sonuçlandı? Kaçı daha ağır suçlar işlenmekle sonuçlandı? Bizim bu uygulamanın sonuçlarını mutlaka görmemiz lazım. Bir iş yapıyoruz, niyetimiz güzel, kadını, aileyi korumak. İyi niyetli atılmış adımlar ama attığımız adımlar niyetimize uygun sonuçlar ortaya koyuyor mu, koymuyor mu? Bence bunu bütün tartışmalardan, eleştirilerden, baskılardan ari şekilde tartışmamız, masaya yatırmamız gerekmektedir. Eğer bunu baskıdan uzak tartışamazsak o zaman ‘falanlar şunu der’ düşüncesiyle aileye de kadına da erkeğe de çocuğa da zarar veren uygulamaları biz etrafın baskısıyla yürürlükte tutarız. O nedenle diyorum ki, bu konularda ideolojik yaklaşım yerine objektif bir yaklaşıma gerçekten ihtiyacımız var.”